Yes WE CAN





Ara verdikten sonra  aftan yararlanıp Üniversiteye döndüğümde 33 yaşındaydım. 




Yani aynı sınıfta 19-20 yaşındaki gençlerle birlikteydim. 
 
Sınavlara girdiğimde sınıfta hemen seçiliyordum.  Giyimim kuşamım, saçım başım değişikti, düzenliydi..  Zaten tüm sınavlara işyerimden çıkıp gittiğimden kılık kıyafetim ciddi iş kadınıydı..  Bu yüzden  hocalar kağıtları toplarken  gençlere  "ver oğlum" "ver kızım" diyor, sıra bana gelince  "verin hanımefendi"  diyorlardı.  :)

Bazı derslerin  yazılı sınavları defter kitap açık yapılıyordu. İlk defa hoca sınavın böyle olacağını açıklayınca merak etmiştim. Özellikle  "Yönetimde Karar Verme Teknikleri"  dersinde daha çok istatistik olduğu için her şey serbestti..

Soruya bakar mısınız?

-------------
Çikolata üretmekte olan bir şirketin yöneticileri ithal ürünlerin girmesi sonucu pazar paylarının azalmakta olduğunu görerek bunu engelleyecek planları yapmak üzere bir araya gelmiş, ek olarak yeni bir çeşit üretip üretmeme konusunda karar verme aşamasına ulaşmışlardır. Fiyatları sabit tutmaları halinde yıllık bir miyarlık kazançlarını kaybedip pazardan silinme tehlikesi ile karşı karşıyadırlar. Fiyatları aşağıya çekmeleri halinde karları %10 oranında düşecektir. Karlarını arttırabilecekleri yeni bir çeşidi üretmeye başlarlarsa diğer çeşitlerin üretimini %20 oranında azaltmak zorunda kalacaklardır. Yeni ürün piyasada tutulursa ek olarak 680 milyon TL kar, tutulmazsa 120 milyon TL zarar edeceklerdir.

a) Sizce yöneticiler fyatları aşağıya çekmekle yetinmeli mi? yoksa yeni ürünü de piyasaya sürmeliler mi?
b) Yöneticilerin zararı kabullenip fiyatları aşağıya çekmekle yetinmeleri için durumların olasılıklarını ve sınır değerlerini hesaplayınız.
c) FAZ şirketi yeni çeşidin piyasada tutulup tutulmayacağını araştırmak için 150 milyon TL istemektedir. Sizce araştırma şirketinin teklifi kabul edilebilir mi?
----------------


En zorlu dersimiz Ticaret Hukukuydu..  Hocamız Ergun Tuna... Notu çok kıt..  Kolektif şirket nasıl kurulur?  diye sorar.. Her şeyi yazarsınız sadece bir madde eksiktir üzerini çiziverir.. Neden? bir madde eksikse şirket kurulmaz da ondan :))  aslında gayet mantıklı ama bir okul için çok sert.  Çalışmış olmak, gayret göstermek yetmiyor..  hatta 1 puan bile etmiyor, üzeri çiziliyor :(

Halbuki yıllar içinde Hamit'le çalışırken gördüm yazılıdaki gibi olmuyor..  şirket kuruluşunda Ticaret Odası ne lazımsa liste halinde size veriyor. Eksiğiniz mi var? gidip getiriyorsunuz.. Hayat bu kadar zor mu yani :((  Şimdi hele internetten her şeyi öğrenip hazırlıyorsunuz, ezberlemeye ne gerek var?

Daha önceki sınavlarda çıkan soruları biriktirir bunlara çalışırdık.  Şimdilerde internette her üniversitenin vize ve final soruları var.  Her şey ne kadar değişmiş..  Bir de eğitim sistemimiz değişse.  Şu ezberden bir kurtulsak.. 

Hamit bir eleman almıştı, çocuk işletme mezunu..   Muhasebe defterinin bir sayfasına T çizerek borç alacak yazmıştı.  Halbuki defterin kendisi T idi.. Üniversitelerin uygulamadan uzak, yapay ortamlarda, araştırma, geliştirme yapmadan deneyim kazandırmadan stajı olmadan mezunlar vermesi ne acı.   Hayattan ne kadar da uzak.. Tabii daha iyileri vardır ama ben yaşadıklarımı ve şu anda çevremde bu şekilde eğitim alan öğrencileri görerek yorum yapıyorum.

Hatta geçen gün Profesörü olmayan birçok okul olduğu haberini okudum. Öğretim görevlisi olmak için 40 takla atan gençlerimizin Üniversitelerde yetişemediklerini ve görev alamadıklarını biliyoruz.

Bir kurum düşünün kendi kendine faydası  yok !!  Öğretim üyesi yetiştiremiyor.  Yüzlerce kadro açığı var.. Az gelişmişiz..  Halbuki buraları kazanmak için anne-babalar çocuklarına binlerce lira yatırım yapıyorlar..  Ne acı..  İyi bir öğrenim gören ne kadar azınlık bir öğrenci grubu var..

Soner Yalçın 29 Nisan 2014'te Sözcü Gazetesi'nde bir yazı yazdı..
Erdoğan'ın Üniversite hayatı yok!   dedi..
 
Allahım dedim.. iyi ki siyaset falan yapmıyorum kim bilir hakkımda neler yazarlardı. 
Ne çok benzerlik vardı durumumuzda.. Soner Yalçın demiş ki ;




Erdoğan 1973-74 yılında Aksaray İktisat ve Ticaret Yüksek Okulu'na girdi..
Ben de 3 yıl sonra 1977-78'de aynı okula girdim..

Yoksul bir ailenin çocuğu olan Erdoğan gündüzleri çalışıp okuluna geceleri gitti.. demiş
Be de Unkapanı Dersanesi'nde çalışıyor akşamları okula gidiyordum.  17  Yaşımdan sonra sürekli çalıştım..

Erdoğan okulunu 7 yılda bitirmiş
Ben 1977'de girdim, aftan yararlanıp devam ettim,  1995'te mezun oldum okulumu 18 yıl sonra bitirmiş oldum. (Vayyy..)

"Erdoğan'ın Üniversite hayatı yok"  demiş Soner Yalçın.
Çünkü Fransa'da Üniversite mezunu olmak için ailelerin üç kuşak üniversite mezunu olması gerekiyor. Yani büyükbaba, dede, baba ya da büyükkanne, anneanne ve annenin üniversite mezunu olması gerekiyormuş.  Onlara göre üniversite bir kültür ocağı, salt mesleki eğitim yeri değil..  diyor ve devam ediyor...

Üniversite özgürlüğün keşif yeri.. Oysa Erdoğan pek okula uğramadı, geceden geceye gittiği okulda sadece sınavlara girdi. Okul arkadaşlarıyla merhaba dışında bir yakınlık kurmadı. Sosyalleşmedi. Bu yüzden yüksek öğrenim yaşamından bir fotoğrafı bile yok.

Aynen beni anlatıyor :((  Fotoğraflarım sadece kimliklerim.. bir kare fotoğrafım bile yok.. Benden önceki 3 kuşak ta üniversite mezunu değil.

Erdoğan o yıllarda evlendi.. koca oldu, bebekleri doğdu, baba oldu, futbolcu oldu.. ama hiç üniversiteli olmadı.. Kağıttan diploması olsa da!   demiş..

Aynen!  Ben de o yıllarda evlendim,  eş oldum, anne oldum, güzel işlerde çalıştım ama hiç üniversiteli olmadım.

Oysa ben de böyle olsun istemezdim..  içinde olduğumuz dönem bize bu keyfi yaşatmadı.  12 Eylül döneminin olaylı günleri devam sorunları getirdi.... aynı zamanda erken sorumluluk yüklendik. Okulumuzda böyle sosyalleşme fırsatlarımız olmadı. Özgürlüğü keşfedemedik.

Aynı  koşullarda  olmamıza rağmen Hamit'in üniversite hayatı tam da Soner Yalçın'ın bahsettiği gibi geçmiş.. O'nun birçok fotoğrafı,  arkadaşları,  okul anıları var..  Hamit 1977'de mezun olduğu için öğrenci olaylarının olmadığı rahat günlerde okulun keyfini çıkarmış.





 
 
Peki neden ben başaramadım, neden bunları zamanında yaşayamadım? Sanırım ben çalışmayı çok sevdim ve orada sosyalleştim.. fotoğraflarımı orada çektirdim ve iş hayatımda özgürleştim.. Bu doğru olabilir mi? insan bir iş yaparken özgürleşebilir mi?  Üniversitede özgürleşmek ne anlama geliyor acaba?  bilmiyorum.. 

Aftan yararlanıp okula dönmem ve okulu hiç devam etmeden bitirmem benim için büyük başarıydı. Kendi kendime ders çalışmış, en zor derslerde bile destek almadan çaba göstererek sınıflarımı geçmiştim. Şimdi gel de bunu Soner Yalçın'a anlat :))

Okulu bitirmek benim hayatımın en büyük başarılarından biridir.. İçinde azim, mücadele, tutku barındırır. Hatta son sınıfta okulun bitmesine yakın keşke bitmese demişliğim vardır. 

Geceler boyunca ders çalışsam da sabah erkenden işe gidiyordum. Eğer sınavım varsa önce işe gidip işlerimi organize edip oradan Bahçelievler'e gidip sınava girip işime geri dönüyordum. Hiç bir sınav günümde izin almadım. Hep 2-3 saatlik izinlerle gidip geldim. Sınav saat 11:00'de bile olsa önce işe gelip sonra sınava gittim.  Şenol Beyin bana verdiği izni hiç suistimal etmedim. 

3. ve 4. sınıfların  tamamında 26  ders vardı.  Bunların 21 tanesi tek dönemlikti.  Yani bir dönem okuyup vize ve finaline giriyorsunuz.  Kendime bir karne oluşturmuştum ve notlarımı takip ediyordum.

 
En düşük notlu  derslerim :
Ticaret Hukuku-50 
İhracat Yönetimi-50     (başka 50 ile geçtiğim dersim olmamış ..   26 derste 2 :))

En yüksek notlu derslerim :   
Pazar Ekonomisi-95
Sosyal Güvenlik-85 
Satış Yönetimi-80
Sistem Analizi-75 
İşletme Finansmanı-75



Başarmak için mücadele ediyordum. Sınav sonuçlarının asıldığı listelere bakarken çok heyecanlanıyordum.. Eğer iyi not almışsam bambaşka bir haz yaşıyordum, sevinçten havalara uçuyordum..

Bir gün çok iyi çalıştığım bir derste sınavda sorulan problemi gayet güzel çözmüştüm.  Kağıdımı verip çıktım. Kesinlikle geçer not alacaktım :))  Bahçeye çıkıp sınavdan çıkan öğrencilere katıldım.. soruların cevaplarını konuşuyorlardı. Benim cevabım doğruydu.  %28  doğru cevaptı..  Birden kafamda şimşekler çaktı. Ben 0,028 yazıp bir de başına % işareti koymuştum.  Hoca bunun üzerini çizebilirdi.  Bazı hocalar bu konuda çok titizdi..  Eğer çizerse emeklerim boşa giderdi :((

Merdivenleri koşarak sınıfa çıktım. Sınav bitmişti.... Hoca'nın odasına gittim, Hoca gitmişti.... Asistanı oradaydı.  "Kağıdımı alabilir miyim?  Hiç olmayacak bir hata yaptım, sadece % işaretini silmek istiyorum, ne olur izin verin" dedim.   "Olmaz kağıtlar Hocada, sınav bitti" dedi..

Israr ettim...  "Bir % işareti yüzünden kalmak istemiyorum,  lütfen kağıdımda sadece bunu düzelteceğim, siz de yanımda durup bakın"  dedim.  Bırakıp gitmedim, mücadele ettim, ikna etmeye çalıştım..  Asistan Hoca'nın odasına girdi, kağıtları getirdi, benimkini buldu ve verdi. Yanlış yazdığım % işaretini sildim  ve kağıdımı geri verdim. O dersten yüksek bir not alarak geçtim. :))

Geri dönüp baktığımda çok emek verdiğimi,  emeğimin karşılığını alabilmek için de mücadele ettiğimi görüyorum..  Okulun bahçesinden hiç tereddüt etmeden Hocaya yetişmek için merdivenleri çifter çifter çıktığım an gözümde canlanıyor..  ..   Geceler boyunca uykusuz ders çalışmalar,  sınavlar, gidip gelmeler, yollar..  Bu bana gurur veriyor..  Zorluk önemli değil, önemli olan istediğini elde edebilmek için yılmamak,  mücadele etmek,  cesaretli olmak..

Bütün bu yaşadıklarıma nasıl   " Kağıttan bir diploma parçası "   diye bakabilirim??
Bu mücadeleyi vermeseydim okulu bitirdikten 14 yıl sonra
bu resmin önünde böyle mutlu olabilir miydim?
 
 
Kaderimizi kontrol etmeye,  geleceği şekillendirmeye,  cevap olmaya    
 böyle güvenle    YES WE CAN      diyebilir miydim?




Üniversiteyi bitirmek ;  hayatımı kurmak ve mücadele etmek için bir son değil bir başlangıçtı.  :))