Alper Gezeravcı'dan Önce Ben Varım

Bugünlerde TV'lerde sürekli haber ve reklam dolaşıyor. Tarihimizde ilk defa bir Türk astronot uzay mekiği ile araştırmalar yapmak üzere araştırma ekibine katıldı. Mekiğin fırlatma anında meydanlara çadırlar kuruldu, sahnelerden yayın yapıldı ve canlı olarak hep birlikte geriye sayıldı. 

Yapılan konuşmalar, Türkiye'nin teknoloji hamlesi, TRT'de spikerin NASA bekle bizi geliyoruz babında söylemlerini görünce ben Türkiye'den bir uzay mekiği gidiyor sanmıştım. Meğer her şey aynı giden bizim astronotmuş. Bu da gurur tabii, bravo Alper..

Ancak bundan yaklaşık 5-6 yıl evvel ben de NASA'da astronot olmuş, uzay mekiği simulatörüne binmiştim. Uzun zamandır bu hikayemi anlatmak istemiştim ama olmadı. Şimdi tam zamanı diyerek tekrar hatıralarıma geri döndüm.



Uzay mekiğinin fırlatıldığı Cape Caneveral uzay üssü, aynı zamanda binlerce insanın içini dolaştığı bir müze. Müze demek de haksızlık olur çünkü burada hem geçmiş hem gelecek var.  Sabah erken saatlerde girip akşama kadar bitiremediğimiz, acaba görmediğimiz ne kaldı diye merakla dolaştığımız çok büyük bir alan.

Dolaşanlar arasında okullardan gelen çocukların olması çok etkileyici. Merakla bir oraya bir buraya saldırıyor, uzak mekiklerine biniyor, yerçekimsiz ortamı deneyimliyor, kumanda panelinin başına oturuyor. Yapmayın-etmeyin diyen yok, güvenlik diye bir şey yok. Bazıları oyuncak olarak oynasınlar, havaya girsinler diye yapılmış.



NASA'ya gitmek için bilet aldığımızda hiç bir fikrim yoktu. Hatta bir gün önce pizza yediğimiz restoranda indirim kuponu vermişlerdi. Bunu da kullandık. Böyle sembolik indirimlerle herkesi aslında oraya ve oyun parklarına yönlendirmiş oluyorlar.

Böyle bir kurumun turistik hale getirilmesi bana muhteşem geldi. Dolaşırken şunu gözlemliyorsunuz. Amerikalılar tüm uzay araştırmalarını tarihsel olarak anlatırken başlangıçtan bu yana aldıkları yolu size gösteriyorlar. Başarısızlıkları ; yanarak yeryüzüne düşen uzak mekiğinin yarısı yanmış halini.. "Aman da şanlı milletim biz neler başardık" havasında değiller. 

Dolaşırken bir NASA görevlisi kadın dev ekranı eliyle değiştirerek sunum yapıyor. Tam önüne 4,5 tahta sıra koymuşlar, tüm çocuklar oraya dizilmiş merakla seyrediyorlar. Bir yandan kayan ekrandaki görüntüler ve teknoloji hayranlık yaratırken görevli bir yandan neleri başaramadıklarını da anlatıyor.  Uzaya giden astronotların vücutlarındaki olumsuz değişimlere, dünyaya dönüşlerindeki tedavi süreçlerinde hekimlere, ilaçların geliştirilmesinde eczacılara, Mars'la ilgili yeryüzü analizleri, yaşam araştırmalarında vb,, "sizlere ihtiyacımız var" diyerek parmağını sıralarda oturan çocuklar üzerinde gezdirdi. 

 Özellikle Mars'a odaklanmışlardı. Görevli Mars'ın yüzeyinin kırmızı olduğunu, bunu yeşile çevirmek için yeni bitki türlerine ihtiyaç olduğunu ve çalışmalara başladıklarını anlattı. Çok etkilendim.. Daha ilkokul çağındaki bu çocuklar için vizyon çiziliyor, size ihtiyacımız var deniliyordu. Üstelik sadece astronot olmak değil uzay araştırmalarına katkı sağlamak üzere tüm bilimlere ihtiyaç olduğu da belirtiliyordu. 

Alper Gezeravcı'nın astronot olarak uzaya gitmesinin bize maliyeti 55 milyon dolarmış. Çünkü bu uzay mekiği Elon Musk'ın uzaya ticari uçuşlar için ürettiği roketlerden biri. Biz de birini gönderelim şanımız yürüsün demişiz. Orada tıbbi deneylerde elde edilecek veriler hangi araştırma geliştirme faaliyetlerinde kullanılacak merak ediyorum. Hangi üniversitelerle bu Ar-Ge konusunda işbirlği yapıldı?  kendini aynaya bakınca Amerika sanan, milletine de lüzumsuz heyecan yaratan, gerçekleri ise hiç konuşup sorgulamayan, ağzımızı açarsak hain ve düşman olarak görüleceğimiz üzere TV'lerdeki coşkulu kalabalığın aslında neyi heyecanla izlediğini anlayamıyorum. Çocuklar şimdi astronot olmayı hayal edecekmiş. Ne güzel.

Alper Gezeravcı'nın maliyeti çok yüksek olmuş. Ben ise neredeyse bedavaya getirdim. Uzay üssündeki Imax sinemasında önce görsel olarak devasa perde içinde bulunduğumuz galaksiyi seyrettik. Kafamızı geriye yaslayıp tavanda milyonlarca yıl uzaklıkta görünen yıldızları ve hareketlerini izledik. Büyüleyiciydi. Salonun içi yıldız dolmuştu sanki. Aynı zamanda burada astronotların mekik içinde yerçekimsiz ortamdaki yaşamları, yemeleri, uykuları, sporları detaylıca anlatılıyordu. Beni en çok şaşırtan astronotları mekik içinde giydiren bir kadın olmasıydı. O kıyafetlerı insanın kendi başına giymesi mümkün olmadığına göre biri giydirmeliydi. Hem de hatasız..

Oradan sonra da uzay mekiği simülatörüne bindim.  Hamit bir önceki gün oyun parklarındaki deneyimlerinden sonra ben binmem dedi. Başı dönüyordu. Bu kaçmaz bir fırsattı oysa. Ama sonra iyi ki gelmemiş dedim.. İstasyonda duran bir tren gibiydi mekik. İçerde koltuklar vardı, sırtları uzun. Hepimiz görevliler tarafından tek tek oturtulduk ve emniyet kemerlerimizi omuzdan bacaktan geçirip sıkıca bağladık. Karşımızda TV canlı yayını roket fırlatmayı an be an anlatıyordu. Onun yanındaki ekranda kontrol paneli, onun yanında geri sayımı gösteren ekranlar. Çok heyecanlıydı. TV yayınıyla sanki gerçekten uzaya gidecekmişiz etkisi yaratılmıştı.

Hazırlıklar tamamlandıktan sonra koltuklarımız ufak ufak titremeye başladı. TV yayınında kendimizi dışardan görüyorduk, mekik henüz yerdeydi. Geri sayım başladığında koltuklarımız havaya doğru kalkmış ve titremeler inanılmaz boyuta gelmişti. Bir ara galiba benim böbrekler burda kopar diye düşünmüştüm. Geri sayım bittiğinde müthiş bir ateşleme ile bu sefer yakıta odaklanıyor, nasıl su gibi yakıt gittiğini gösteriyordu. Atmosferden çıkana kadar bu eziyet devam ediyordu. Sonrası ise şahane bir sessizlik..

Paha biçilmez deneyimlerdi. Orada şunu da gördüm ; Astronotlar ve NASA çalışanları tüm dünyadan, içlerinde Rus bile var. Hindistan'da da NASA çalışanlarının 1/3'ünün Hintli olduğu anlatılıyordu. Bence başarı bu. Bilim ayrıştırmayı sevmez. Bilim bir araya gelmeyi, akıl yürütmeyi, tez üretmeyi, tartışmayı, işbirliğini gerektirir. Bu yüzden bizim uzayda elde edeceğimiz bilimsel verilerin kimin ne işine yarayacağını bilemedim. Ama bu veriler satılabilirmiş. Hah şimdi oldu.. 

Aslında bu listeyi görünce moralim bozuldu. Daha biz yeni uzaya gitmişken farelerin, kuşların, böceklerin, salyangozların, kurbağaların, maymunların, solucanların, bitkilerin, kanser hücrelerinin, mayaların, bakterilerin araştırma konusu olarak bizden önce uzaya gitmiş olmasına çok üzüldüm. 


Milletimin şanı yürümeli. Şu listeye ben çok sonradan eklendim. Alper ise yıllar sonra "parası neyse öderiz " diyen, emeklinin, onun bunun parasından arttırdığı yok parayı Elon Musk'ın cebine koyan devletimiz sayesinde uzaya gitti. Kim bilir ne araştırma verileriyle dönüp bize çağ atlatacak. 

İyi ki Öyle Olmuş. Alper Gezeravcı yargılandığı kumpas davasından uzun mücadelesi sonrasında beraat etmiş ve göreve iade davasıyla TSK ya geri dönmüş. Yoksa o günlerde bugün meydanlarda onu alkışlayacağımızı ve Sanayi ve Teknoloji Bakanı'nın mekik göğe yükselirken "Gitti adam yahu" diyerek şaşkınlıkla baktığını görmeyecekti.