Ekibim artarak büyüyordu. Öyle ki değişen sistemlerle Bölge Yöneticisi sayısı hemen hemen her ay değişiyor, ekibime başkaları katılıyordu. Eskiden mülakatla seçtiğimiz yöneticilere, işini başarıyla yürüten, sahadan yetişmiş, belli başarılar elde etmiş yeni kişiler ekleniyordu. Her ay başka bir sayıya ulaşıyorduk. Kontrol edilemez şekilde büyüyorduk.
Bir gezi sırasında / Antalya'ya Yıllık Toplantıya gidiyoruz.
İstanbul Ekibim Kibele
İstanbul Ekibim Kibele
Şöyle bir saydım.. Tam 17 kişi.. belki eksik bile vardır.
O günler zorlanmaya başladığım ilk günlerdi. Her zaman yaptıklarımı yaptığım sürelerde gerçekleştirmem mümkün değildi. Zaman yetmiyor, ne yapsam da istediğim kalitede herkese yetişemiyordum. Daha önce başka bir kesitini anlatmıştım.. (okumak için buraya tıklayın.)
O dönemler artık dönüm noktası oldu ve iş yapış şekillerimiz, yönetim araçlarımız değişmeye başladı. Büyüyen ekipleri yönetmek için başka şeyler yapmalıydık. Giderek de işlerim karmaşık hale geliyor, yetişemiyordum.
İşlerin Azalmasını Beklerken Çoğaldı !
Sürpriz İşler Eklendi 😊
Bu sayıyı bile yönetmekte zorluk çekerken bir gün telefonum çaldı. Arayan Satış Müdürüm Gülay Başaran'dı. Telefonun öbür ucunda " Geçici olarak, farklı bir bölgeye destek vermek üzere seyahat eder misin? " diye sormuştu.. Nasıl yani? O anda hiç beklemediğim bir öneriydi.
2003 yılında böyle başladı her şey..
Adana her zaman hep çok merak ettiğim bir şehir oldu. Arada sırada Hamit'e "Adana'ya gidelim mi?" demişliğim bile oluyordu. O'da "Adana'da ne var, niye gidicez?" diyordu. "Ne bileyim? merak ediyorum" diyordum.
Sonradan öğrendiğime göre bu geçici görev yerim Adana ve Mersin olacaktı. Hem mevcut İstanbul'daki bölgemi yönetecek ve kısmen işlerimi birine delege edecektim, hem de Adana ve Mersin'i yönetecektim. Heyooo...
Bu işin güzel kısmıydı. Ancak o dönemlerde bu bölgelerin performansı Türkiye'de en arkalardaydı. Olsun. Böyle bölgelerde fark yaratmak çok daha tatmin edicidir. Hemen detayları öğrenip planlar yaptım. Doooğru beklediğim ve merak ettiğim Adana'ya yola çıktım..
Büyük bir heves ve heyecanla asansör girişinde "Güneydeki Eviniz" yazan Zaimoğlu Otele ilk adımımı attım. Bu tanım bana uzun kalacağımı söylüyor ve beni bağrına basıyordu.
Gerçekten de öyle oldu. Zaimoğlu Otel bundan 13 yıl önce benim ikinci evim sayılırdı.
Gerçekten de öyle oldu. Zaimoğlu Otel bundan 13 yıl önce benim ikinci evim sayılırdı.
Havaalanında şirkete ait bir aracı bekletiyor iki arkadaş seyahatlerimizde oradan alıp dönüşte bırakıyorduk. Diğer arkadaşım da İskenderun, Hatay, Antep bölgelerine gidip geliyordu. Arabayı bir hafta o alıp hava alanına bırakıp dönüyor, ertesi gün ben alıp devam ediyordum.
O ilk günlerde bir ekip akşam bir alışveriş merkezinde stand kuracaktı. Geri dönüşte de arabaları yoktu. "Ben sizi gelip alırım" demiştim. Alışveriş Merkezi kapanınca hep birlikte 4-5 kişi arabaya bindik. Onlar tarif etti ben onları evlerine bıraktım. En son inen arkadaş bana otele nasıl gideceğimi tarif etti. "Can denen mavi minibüsleri takip et, peşlerine takılınca otele kadar gidersin" demişti. Ben o gece sanırım bir saat ana caddelere ulaşmaya çalıştım, kayboldum :) Bir de gece karanlığı... O zamanlar navigasyon, akıllı telefon falan da yok. Sonunda caddeye çıkabildim ve otele geldiğimde çok mutluydum.. Evime dönmüştüm ..
Otelde kafes içinde bir papağan karşılardı bizi. Papağanı bir görseniz !! resepsiyonda olduğu için arada sırada telefon çalma sesi çıkarırdı. Bazen telefonu niye açmıyorlar? diye düşünürdüm. Sonradan öğrendim ses kuştan geliyormuş 😊
Henüz yaz sıcakları başlamamıştı. İstanbul'da gün boyu çalışıp akşam uçağa biniyor, inince de Adana'daki sağ kolum iki yönetici arkadaşımla buluşuyor, planlar yapıyorduk. Geceler boyunca çalışsak enerjimiz bitmiyordu. Bölgenin performansını arttıracak eylemleri planlıyor, önceliklendiriyor, eğitimler hazırlıyor, mekanlar belirliyor, rol dağılımı yapıyorduk.
Hızlıca bölgedeki tüm ekiplerin eğitimiyle başladık. Büyük toplantılar organize ettik. Her ay toplanıyorduk. İlk toplantımıza çok az katılım olmuştu. Zaten bölgenin performansı düşük olduğu için işe olan ilgi çok azdı. Yaptığımız çalışmalar öyle yoğun ilerliyordu ki ; bir ay sonra ikinci toplantıyı yaptığımızda salonda yer kalmamıştı. O gün gerçekten çok mutluydum. Sahneden ne sorsam cevaplar küt küt geliyordu. Sıralamalar yapıyor, kriterler belirliyor, ödüller dağıtıyorduk.
Tüm ekiplerimizle kaynaşmış, iletişim yakalamış ve eğitimle, kazanç fırsatlarıyla performansı yukarıya çekmiştik. Her ay daha da iyi sonuçlar alıyorduk. Bölgenin ilişkiye, başarıya odaklı, sımsıcak insanları vardı. Onlardan o kadar besleniyordum ki ; aklım fikrim Adana'da-Mersin deydi. Bir oraya gidiyordum, bir buraya.. arada da İstanbul'daki bölgelerime.. ve oradaki evime 😓
Bazı akşamlar otelde resepsiyondaki masalara kuruluyor, raporlarımı çıkarıyor ve çalışıyordum. Yine böyle günlerden birinde yan masada oturan orta yaşlı çift bana doğru seslenerek "kendi işinizi mi yapıyorsunuz? bir yerde mi çalışıyorsunuz?" diye sordu. Ben de durumu anlattım. "Bu saatlere kadar harıl harıl çalışıyorsunuz.. İşyeriniz sizin gibi bir çalışanı olduğu için ne şanslı" demişlerdi.
Tabii sonraki yıllarda yaşayacaklarımı ben de bilmediğim için bunu bir övgü olarak çok beğenmiştim.
Bir araba olsam hız kadranımın en fazla kaç kilometre gösterdiğini bilmemek gibi :) 60 gösterince ne şahane der gibi.. Oysa bunun sonu yoktu. Limit sizsiniz..
Yaz ayı geldiğinde sonuçlarda fark yaratmaya başlamış ve o zamana kadarki en büyük büyümeleri yapmıştık. Ekipteki tüm arkadaşlarım her yeni şeye uyum sağlamaya çalışıyor, yeni şeyler öğreniyor ve ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlardı. Şirket merkezine gittiğimde "neler yapıyorsunuz oralarda? bu sonuçları ilk defa görüyoruz" diyorlardı.
Yine başarılı biten bir kampanyada Satış Müdürümü aramış ve Adana'ya davet etmiştim. Tüm ekibi toplayıp herkesi bir araya getirdim. Gülay Hn. ilerlemeye yönelik çok güzel şeyler söylemiş ve herkesi tebrik etmişti. Ekipteki herkes kendi deneyimini anlatmış, mutluluk tavan yapmıştı.. ama her hikayede başarıya ve yapabilmiş olmanın hazzına ulaşılması sevinç gözyaşlarına engel olamamıştı.
İşin zorluğunu her açıdan anlatmak için bu resimleri ekledim.
Biz bu kadınlardan güç aldık..💗
Bu yüzden lugatımızda "ben yapamam" diye bir ifade yoktur.
O sıralarda bir parfüme endeksli olan ödül programı için de çok çalışmıştık. Bana da İstanbul ya da Adana.. nereden kazanırsan gidebilirsin dediler. Ödül Uzakdoğu seyahatiydi. Adana daha önce böyle bir ödülün kıyısına uğramamıştı.
Ben Adana'dan İstanbul'u arıyor yönetiyor, İstanbul dayken de Adana' yı uzaktan yönetiyordum. Hani ellerinde labut çeviren Jonglörler vardır ya.. aynı onlar gibiydi yaptığım.. herkese, her yere dokunmaya çalışıyor, bir yandan seyahat ediyor, toplamda 25 kişinin her bir kişiye ait 4-5 hedefini tek tek kovalıyordum. Onlar başarırsa başarabilirdim.
Aynı resimdeki gibi yollardayken işleri döndürüyordum.. Sonraki yıllarda Türkiye satış hedefinin yarısını yine yollarda döndürmeye başlayacağımı bilmiyordum !!
Bu benim durumumu anlatan güzel bir resim.. labutları eksik de olsa..
İstanbul'da geriden gidiyorduk ama Adana şahane şekilde hedefe ilerliyordu. Veee. sonunda ödül açıklandı. Ben Adana bölgelerinin başarısı ile Uzakdoğu Seyahatine gitmeye hak kazanmıştım. Bu nasıl şahane bir şeydi anlatamam. "Tüm zorluklara değdi" dedirtmişti. Haaa ben Uzakdoğu'ya hiç mi gitmemiştim? aslında bu ödülden önce Hamit'le uzaklara gitmiş zaten oraları gezmiş, dolaşmıştım. Önemli olan seyahat değildi. O ekiple bunu başarabilmiş olmak güvenimi arttırmıştı.
Şunu da çok iyi öğrenmiştim ki ; bir doktor hastasına en iyi ve doğru tedaviyi uygulasa bile hasta kendisi istemiyorsa asla iyileştiremez.. Oysa Doktorun görevi reçete yazmak, ilaç vermek değil, hastayı iyileştirmektir. Bu benim iş hayatımın dönüm noktasıdır. Bu yüzden daha sonraki görevlerimde hep hasta ve doktor ilişkisi kurdum ve hasta takibine odaklandım :))
Bu örneği verince şimdi hatırladım. Çok güzel bir geri bildirim almıştım.. ama yıllar sonra !. Genel Müdürümüz Ron bir gün omuzlarımdan tutup, "Sen Avon'un doktorusun" demişti. Ne hoş değil mi? şimdi bu örnekle bağdaştırmış olmam :) birden yine o anlara gittim.. Öyle tanımlanmak beni çok mutlu etmişti. Şöyle diyebilirdi "sen çok çalışkansın.. sen çok iyi bir koçsun, sen çok iyi bir..."
Hayır.. Doktor. bu çok güzel!
İşte bu yaklaşık 8 ay süren maceramın bir kesiti. İçinde hiç zorluk yok sanmayın. Üzüntü, yorgunluk, hayal kırıklığı, isyan, çatışma.. bunların hepsi var. Ama zaten bunlar olmasa bir problemle uğraştığınız anlaşılmaz ki.. Önemli olan problemleri çözerken insanların birbirlerine sarılmalarıdır. Biz bunu birlikte başardık.
Adana'ya ne zaman gitsem ya biri buluşmak ister, ya sokakta birini görürüz sarılırız, ya selam yollarlar, ya da sosyal medyada takipleşiriz. Keşke o zamanlar fotoğraf bu kadar yaygın olsaydı da ekip olarak çekilmiş bir fotoğrafımız olsaydı.
Bu yüzden Adana'nın kalbimdeki yeri bambaşkadır, ayrıdır. İçinde yolumu açmış, kolumdan tutmuş, elini uzatmış çok insanım vardır. Bunlar sonraki yıllarda daha da arttı.. onlar da başka hikayeye..
Avon'un 10. Yılında bir Dönem Toplantısı'nda Adana'da.. 2003.
Benim de Avon'daki 6. Yılım
Salondaki ekibime sesleniyorum.. Mutluyum :)
Bu başarım bugünden bakınca devede kulak misali.. Olsun..
Bendeki öğretisiydi önemli olan. Bu yüzden önemli..
Bugün öğrendim ki ; Avon Uluslararası bir yarışmada 56 ülke arasında BİRİNCİ olmuş. Hiç şaşırmadım. İçinde öyle şahane insanlar var ki.. taşı tutsalar altın yaparlar.. zorlukların üstesinden gelirler.. mücadeleden yılmazlar.. kenetlenmeyi iyi bilirler.. BRAVO hepsine..