Bir an önce bozulmadan gidip görün !
Gemi ile Karayipler Küba gezimizin Küba ayağında çok heyecanlıydık. Okuduklarımız, dinlediklerimiz, anlatılanlar.. Küba'nın devrim kahramanları.. devrimi yaşamış ülkenin bugünkü durumu.. dedikodular.. aman bir an önce gidin bozulmadan görün söylemleri..
Gemi limana varınca tahsis edilen otobüslere binmek üzere tüm gemi gruplanıyor. Bizim gemimiz İtalyan asıllı olduğu için Amerikalılar gibi pratik değil. Gemideki İtalyanca, Fransızca, İspanyolca, İngilizce konuşanları ayrı ayrı otobüslere bindiriyor ve buna göre rehber veriyor. Bunun için büyük operasyonlar yapıyor, detaya indikçe zaman kaybediyor. Aynı firmanın Uzakdoğu gemilerinde de böyle. Bir türlü ortak dil olarak İngilizce'yi öne çıkarmıyorlar..
Otobüs bizi Küba'nın merkezi Havana'da bir kültür merkezine götürüyor. Oraya gidene kadar Havana'nın yarısını cadde ve sokaklarında yürümeden gezmiş oluyoruz. İnip yürüyün deseler nereye gideceğiz bilmiyorum?

Sokaklar, caddeler eskimiş, binalarda kapılar derme çatma, çoğu binanın pencereleri kırık, boyalar dökük, her yer tel.. elektrik direkleri.. bu bizi şaşkına çevirdi.. otobüste çıt çıkmıyor.
Avrupa'nın çeşitli bölgelerinden gelmiş, tarihini, sanatını yaşatmış, eğitimini, teknolojisini dünyaya ispatlamış, rönesansın içinde yaşayan milletlerden bir demet otobüste. Kültür merkezi tuğladan hallice, daha çok resimle ilgili amatör çalışmalar var. Kapıda bizi karşılayan Kübalı anlatıcı (rehber değil çünkü) şimdi diyor, "şaşırmaya hazır olun çünkü daha önce böyle bir şey görmediniz" ..
Biraz gülümsüyoruz.. yürürken adam yanında duran turiste "siz nerden geldiniz?" diye soruyor. Kadın "Sydney" deyince ben utanıyorum.. adamın keyfi yerinde.. O kendi dünyasını Küba adası yapmış.. Gelin diyor size dans gösterisi sunalım.. Sandalyelere oturuyoruz. 11-12 yaşlarında bir kız bir erkek Küba'ya özgü danslar yapıyorlar.
Gerçekten çok iyiler.. arkada 2-3 enstrümanla müzik çalınıyor. Gösteri bitince müzisyenlerin kendi CD'leri satışa çıkarılıyor, ardından dans eden çocuklar için para toplanıyor. tam karşıdaki eski binalara öylece bakakalıyorum.. terkedilmiş şehir gibi.. hatta gibisi fazla..
Şehri dolaşırken tezatlıklar içinde kalıyoruz. Koca liman binası çürümeye terkedilmiş, koca koca bloklar bomboş, harabe gibi.. Atom bombası atılmış gibi nedir bu şehrin hali inanamıyoruz.
Bir fotoğraf sanatçısının fotoğraflarında bu hava fotoğrafını görüp iznini alarak ben de çektim. Yoksa böyle havadan görmek mümkün değil. İşte tam da anlatmak istediğim manzara bu..
Caddeler büyük ve kesişimlerinde kocaman meydanlar var. Burada şehir planlaması yapılmış evvel zamanda belli..
Araba çok az, olanlar da çok eski model. Ve tabii Küba'nın simgesi haline gelmiş Amerikan arabaları.. Turistleri fahiş fiyatlarla gezdirmek için sıra bekliyorlar. İnsanlar da bu eski üstü açık arabalarla sanırım adanın 1960 öncesi caddelerini hayal ederek dolaşıyordur. Bu arabalar yokluk içinde yıllardır yaşatılıyor. Sanırım adanın en renkli ve bakımlı, turistik objeleri bu rengarenk gıcır gıcır arabalar.. Küba'nın hala Amerikan arabalarından para kazanıyor olması da başka bir boyut..
Yokluk nedeniyle bu Amerikan arabalarının sadece armaları orjinal kalmış. direksiyondan motoruna tüm markaların eskiyen, çürüyen, bozulan parçaları başka bir sürü arabanın çıkma parçalarıyla yenilenmiş, işlerlikleri korunmuş.. Turist dolaştıran küçük motorları da var ama her şey turisti dilimlemeye yönelik :))
El sanatları alanında çok başarılı resimler vardı. Malzemeleri nasıl buluyorlar acaba diye düşündüm?? Tuvaller fotoğraftan görüleceği gibi hazır kullanılmamış, kendileri tuval hazırlamışlar.
Bu kocaman alandaki türlü el işi çalışmalardan birine daha hayran kaldım. Kutu kapaklarından çantalar yapan bir kadın. Tığ ile coca cola kapaklarını işliyor ve birleştirerek türlü model çanta yapıyordu. Bir tane almasam olmazdı :))
Kapaklar için coca-cola dedim ama Küba'da olmayan bir içecek. O zaman nereden buluyorsun? dedim. Küba da başka ülkelerden gelen içecekler ve meyve suları varmış.. onların kapakları dedi.. bu kadar kapak nasıl toplanır? başka yolu olmalı..
Bu da bir okul binasının bahçesi. Çocuklar top oynuyorlar, Bir kısım çocuk da bahçenin köşesinde çömelmiş kağıt oynuyorlar. Okulun duvarları dökük..
Havana da kendimiz ara sokaklarda dolaşalım deyince bir yere kadar gidebildik. Bu limana yakın ilk sokaklar yenilenmeye başlanmış. Temiz, yeni mekanlar yapılmış.
İşte bu sokaklar için "Küba değişmeden gidin görün " deniliyor. Küba ruhunu kaybediyormuş.. bence el değmezse bir süre sonra tamamen yok olacak..
Sokak ilerledikçe eskı yıkık dökük binalar, sokaklarda oturan delikanlılar, mini etekle sağa sola laf atan,müşteri arayan kızlar, yaşlılar.. Buraların neyi değişik gelecek acaba diye bakınıyoruz.. acaba herkesin gördüğü bizim göremediğimiz ne olabilir diye merakla :))
Bir yerden geri döndük, daha ileri gidince ne görecektik? zaten sokağa ip germişler.. buraya kadar diyorlar.. bundan sonrası size göre değil ..
Havana'da ne olduğunu anlamak zor değil. Hani bu ülke bir devrim yaşamış ve Amerika'ya sırtını çevirmişti. Kendi ayakları üzerinde durmuş, halkına sosyal adalet, eğitim sağlamış, başarılı liderleri Fidel ve Che dünyaya örnek olmuştu. Hikayeyi nasıl okursanız! Bizim rehber aman da ne şahane bak ne güzel yaşıyorlar, Amerika'ya rağmen ayaktalar diyordu. Ben ayakta bir ülke göremedim.
Küba gerçekten ayakta mı? Devrime ne oldu?
Bir çok makale okuyup, Küba belgeselleri izleyip, türlü yorumlara göz gezdirip farklı pencerelerden baktım. Fidel gibi gerilla eğitimi almış devrimcinin ömür boyu sivil kıyafet giyemediğini gördüm. Yakınında bulunan tüm dava arkadaşlarını bir bir elediğini, sadece kardeşinden medet umduğunu gördüm. Su anda da koltuğunu ona devretmiş durumda.
İspanyolların keşfettiği bu adada Avrupa izleri bu yüzden var. Yakınındaki Haiti adası köleliğin ilk yok edildiği toprak ağalarının asıldığı isyanların çıktığı, kölelerin ilk kez özgürlüklerini elde ettikleri bir ada. Buradan kaçan üreticiler, çiftlik sahipleri Küba'ya yerleşene kadar Küba puro üreten bir yer. Bu sermaye transferinden sonra şeker kamışı üreticisi..
Adadaki güzel binalar, sokaklar, cadde planları İspanyol'ların izlerini taşıyor. O tarihlerde üretim için İspanyolları ve Afrikadan toplanan köleleri adaya getiriyorlar.
İspanya tarihte Kristof Kolomb sayesinde Amerika'nın bir çok bölgesinde koloni sahibi olmuş, Amerika-İspanya savaşıyla da birçoğunu kaybetmiş. Küba'da da Amerikan vesayeti başlıyor ve buralarda Amerika yatırımlarını arttırıyor.
Yönetime gelen herkes önce iyi gidiyorken belli bir süreden sonra diktatöre dönüşüyor. Güya seçim yapılıyor ama ülkenin kaderi bu ellerden çıkamıyor. Liderlerin diktatöre dönüşmesi ne hazin değil mi? biz de yakından yaşamıyor muyuz? kendilerine karşı çıkanları yaşatmıyorlar. Hak, hukuk, adalet tanımıyorlar. Hatta Fidel 'in döneminde de yargılama yapmadan kararlar alıyor, itiraz edeni yaşatmıyorlar. Sağ kolum dediği herkesi yok etmenin bir yolunu buluyor.
Fidel meşhur devrimden sonra Amerika'ya sırtını dönüp yüzme mesafesindeki bu komşusunun tüm yatırımlarına bir gecede el koyup "size de güle güle" deyince yapayalnız kalıyor. El koyduğu fabrikaları işletemiyor, ekonomiyi döndürecek gücü yok. Sadece şeker kamışına bağlı bir ekonomisi var. Petrol, elektrik en büyük sorun. İşletilemeyen fabrikalar bir bir kapanıyor. Birkaç yıl içinde beyaz yakalıların neredeyse tamamını kaybediyor. Hepsi Amerika'ya göç ediyorlar.
Göç yolları kapatılıyor. Kimse Küba'dan çıkamaz!! İnsanlar çıkış yolu arıyorlar, konsolosluk binalarının bahçelerine sığınıyorlar. Yüzerek denizden Miami'ye ulaşmaya çalışıyorlar. Uydurma kayıklar, sandallarla denizlerde yok oluyorlar, vuruluyor, ölüyorlar..
Fidel gitmek isteyenlere "güle güle" diyor..
Bir Konsolosluk binasının önündeki güvenlikler çekilince insanlar bahçeyi hınca hınç doldurup, iltica etmek istiyorlar ; Fidel "madem öyle haydi gidin" diyerek kapıları açıyor. Binlerce insan Miami'den akrabalarının gönderdikleri sandallar, motorlarla kaçıyorlar. Amerika her geleni kabul ediyor. Bu sefer Amerika'yı cezalandırmak için tımarhaneleri, hapishaneleri boşaltıp ne kadar akıl hastası, katil, hırsız, cani varsa hepsini Amerika'ya giden motorlara bindiriyor, gönderiyor. O gün tam 40 bin kişi toplamda 125 bin kişi Küba'yı terkediyor. Bu aşamada hapishane ve tımarhaneden gelenleri görünce Amerika "yeter, dur" diyor..
Geçtiğimiz yıl Miami'deki İspanyol pansiyon çalışanı Miami'de bir çok dil konuşulduğunu, tüm Karayip adalarının hepsinin kaçak giriş yaptığını ama Miami'de iş bulabilmek için İngilizce bilmek şartının getirildiği için hiç mutlu olmadıklarını söylemişti. "Ne yapacaklar aç mı dolaşacaklar" diyordu. Oysa söför olarak çalışanların müşteriyle hiç bir şekilde iletişim kuramadıklarını da kendisi söyledi :((
Hala Amerika denizden polise yakalanmadan gelenleri kabul ediyor. Karaya ayak basmışsa geri gönderilmiyor, denizde yakalanırsa aynen geri..
Küba yüzerek kaçmak isteyenleri denizde takip eden eli silahlı askerlerle yüzene ateş açarak kaçışı engellemeye çalışıyor.. Hani Küba yaşanılası bir yerdi?? Hele bazı videolar var öyle anlatılmış ki ; hemen yerleşmek istersiniz.. O bedava, bu bedava, eğitim devletten, ekmek elden su gölden..
Fidel bir kahraman. Yüzme mesafesindeki Amerika'ya sırtını çevirip ne yapacağını, petrolü elektriği nasıl elde edeceğini bilemeyince, halkı fakirlikten kırılınca, beyaz yakalıları kaybedince Rusya'ya sırtını dayamış.. İşte ancak bu işbirliğinden sonra nefes almış, kendisini bir kahraman gördüğü için gücüne inanmış.. Rusya da kara kaşına kara gözüne bakmamış Fidel'le anlaşma yapıp nükleer füzelerini Küba'da konuşlandırmış. Yüzme mesafesinde Amerika'nın dibinde nükleer füzeler?? Buna Amerika seyirci kalmamış.
Devler tepiştikçe üstümüz toz duman..
Amerika-Rusya arasında füze pazarlıkları başlamış. Amerika "füzelerini Küba'dan çek " demiş, Rusya'da "sen de Türkiye'den çek" pazarlığı yapmışlar ve anlaşmışlar. Rusya füzelerini Küba'dan çekmiş... Fidel bozulmuş.. onun Amerika'ya karşı gücü sanki elinden alınmış.. bundan sonra Fidel'in bir Moskova ziyareti var.. bir belgeselde seyrettim inanılmaz devlet törenleri, kızıl meydan kutlamaları ve bir ay ülke gezisi..
Taa ki Sovyetler Birliği dağılana kadar.. Sırtını dayadığı duvar yıkılınca mahvolmuş. Bu sefer başkalarına dayanmış. Tüm sermayesini şeker kamışına yatırmış bir ekonomiyle ada yılda en az iki kez kasırgaların etkisinde kalmış. Bu şiddetli kasırgalarda bir keresinde 200.000 ev yok olmuş..
Küba sağlık personeli yetiştirerek ihracat yapıyor. Küba kanser aşısı ile ismini duyuruyor. Bu yatırımları da Sovyetler zamanında yapılan eğitim altyapısından kaynaklanıyormuş. Havana gibi adanın diğer bölgelerinde de yerleşimler var. Güzel sahilleri ve turistik otellerin olduğu bölgelerde oteller çoktan yabancı yatırımcılara teslim edilmiş. Kübalı vatandaşların bu otellere girmeleri yasaklanmış.
Devrimden önceki yıllarda mafya ve kumar adanın en büyük gelir kaynağıymış. Hani şu filmlerde kübalı kızların danslarını seyrederdik.. tam o dönem. Zenginler Küba'ya kumar oynamaya ve kızlarla birlikte olmaya gelirmiş. Fuhuş ilerlemiş. Şimdi geldiği yerde fuhuş yine gözde.. Her gidilen mekanda birilerinin yanaşması ya da sokakta seslenmesi mümkün..
İnsanlar temiz giyimli, bakımlı. Neyle? Amerika'daki akrabalarından gönderilen yardımlarla.. Amerika bunu zaman zaman kullanıp para transferlerinde kısıtlamalar yapmış, sonra gevşetmiş. Amerikalıların Küba'yı ziyaretlerini kısıtlamış sonra gevşetmiş. Şimdilerde ailenin yarısı Amerika'da diğer yarısı Küba'da hayatlar var. Amerika yasağı gevşetince hepsi Küba'ya turist olarak gelmişler. Yıllar sonra gelen kavuşmalar ve gözyaşları..
Parasını Kullanmıyoruz, şarkılarını dinlemiyoruz..
Küba'da internet, cep telefonu, televizyon, müzik hala devletin kontrolünde. Bir Amerikalı'nın söylediği şarkı dinlenemiyor, bir film seyredilemiyor. Seyahat özgürlüğü yok, ülkeden çıkış yok.. Kalanlar gitmenin hayalini kuruyorlar. Zamanında kaçıp göçmüş aileler, akrabalar Küba'ya her türlü yardımı yapıyorlar.. Kübalı'lar diplerindeki Amerikan dizileri, TV şovlarını seyretmek için kaçak antenler bulup takıyorlar. Yoksa seyretmek yasak.. Amerikan doları piyasaya nasıl girmesin. Akrabalar dolar gönderiyorlar. Şimdilerde bize aman dolar teklif etmeyin deseler de gerçeğin öyle olmadığını, satıcıların dolar alıp para üstü verdiklerini gördük.
Şimdilik turizmde çok yeniler. Limana 2 günde bir gemi yanaşıyor. Bunlar henüz 5.000 kişilik Amerikan gemileri değil.. Küba'nın yanı başındaki Karayipler' de binlerce yolcu taşıyan onlarca gemi dolaşırken Küba bundan nasibini alamıyor. Zaten o kadar yolcuyu ağırlayacak hazırlığı da yok. Turizm de sonunda kapitalizmle etkileşim içinde. Gelen turist yiyecek, alışveriş yapacak, otelde kalacak, eğlenecek, kumar oynayacak, barlarında oturup içecek, tarihi koklayacak, müzeleri gezecek, doğal güzellikleri seyredecek, insanlarıyla etkileşim kuracak.
Küba'daki devrim daha çok genç.. Bugüne bakarak ne yol alınmış? devrimin ana fikri eriyeli çok olmuş. Eğer Küba hiç devrim yaşamasaydı ne olacaktı? buna da bir senaryo yazmak lazım..
Atatürk heykelini sahile bir parkın önüne koymuşlar.. Atatürk'ün dehasını hiç bir liderle tartışamayız. 10-15 yılda neler yaptığını, ne fabrikalar açtığını, nerelerden hukuku getirdiğini, kadın-erkek eşitliğini, seçme-seçilme hakkını, köy enstitülerini, öğretmen okullarını, inkılaplarını falan düşününce.. tüm bunları kimseye sırtını dayamadan yaptığını, Cumhuriyeti, Demokrasiyi.. asker kıyafetinden sivil bir Cumhurbaşkanı'na dönüşümünü..
Ambargo için "biz sizi kuyruğunuzdan tanırız" demişler..
Bizim insanımız Ecevit döneminde Kıbrıs Barış Harekatından sonra Amerika'nın uyguladığı ambargoya "biz ne kuyruklara girdik.. tüp yoktu, yağ yoktu saatlerce beklerdik" derler. Ne için böyle olduğunu bilmeden, bunu bir beceriksizlik olarak görürler.. Oysa büyüklerin oyun oynama tarzı budur. Bir sıkarlar boğazını nefes alamazsın.. dünyada neler yaşandığını bilmeden, halkların mücadelesini, acılarını bilmeden ahkam kesmek kendi yaşadığının ne anlama geldiğini, neden olduğunu bilmeden, göğüs germemek, direnmemek, bunu büyük felaket ve hata olarak görüp bir siyasiye yüklemek ne acı.
Şuraya da o dönemdeki ambargoyu anlatan bir video ekleyelim..
Küba'da yapılan çok iyi şeyler de vardır bilmediğim. Bunlar benim gözlemlerim. Sadece Havana'yı dolaşıp diğer bölgelerine gitmedik. Onları da oralara giden kuaförümden dinledim. Birçok kişi gibi o'da Küba'ya hayran dönmüştü.
Hamit bu geziye sadece Küba için katılmıştı, son limanı büyük merakla heyecanla beklemişti. Bir günde bizim için tüm sorular cevap buldu. Küba'ya denize girmek, cilt bakım ürünleri, purolar almak üzere gitmediğimiz için gemiye erken döndük ve gece çıkmadık. Bizim için merak edilecek bir şey yoktu ve gece karanlıktı..
Ayrılık çok acı
Ertesi gün akşam üstü en kötüsü de Küba'dan ayrılış oldu. Gemiye bindikten sonra düdüğümüzü çala çala Küba'ya "hoşçakal" dedik. Kıyıdan hızla uzaklaşırken benim gözlerimden ilk kez yaşlar aktı, boğazım düğümlendi, içimi bir hüzün kapladı.
O sırada Hamit'le birbirimize sarıldık ve "hapishaneden ayrılıyoruz" dedik. Sağ tarafta gemiden görünen büyük caddenin kenarındaki Atatürk heykeline de bir selam verip, iyi ki dedik.. ne şanslıymışız.. iyi ki..
Adanın üzeri bir bulutla kaplıydı.. yine yakında bir kasırga tüm emekleri ve ekinleri yerle bir eder mi acaba? yine planlanan yıllık gelirleri bundan dolayı açık verir mi? yine parasız kalırlar mı? yine yeniden başlar mı her şey?
Eğer ilginizi çekerse Netflix 'ten John Alpert'in 45 yıl boyunca kaydettiği görüntüler, söyleşilerden oluşan Cuba at the Cameraman / https://www.youtube.com/watch?v=lsZ8hDutkeM filmini izleyin derim.
Devrimden önce 1958 Yılını gösteren bir de film ekliyorum.. ..https://www.youtube.com/watch?v=XX_hb4A3POE