NORVEÇ-2






Bu rota üzerinde Kopenhag - Oslo arasını DFDS gemisi ile geçtik. Arabayla gitsek en az 600 km olan yolu gece giderek gemiyle alıverdik. Gemi öyle cruise gibi değil, daha küçük ama arabalı vapur gibi aynı zamanda kamyonları, otobüsleri, arabaları da taşıyor. Bizim otobüsümüz de bizimle birlikte gemiye bindi :)




Rehberimiz bizim için gemilerde yeme-içmenin açık büfe olduğunu söyleyince bayram ediyoruz. Yemek salonlarına grup olarak giriş saatimiz belirlenmiş. Yemekler ve kahvaltımız şahane geçiyor.  Rehberimiz sonraki geminin daha güzel olduğunu söylüyor.

Bir hafta sonra  İsveç- Stokholm'den  / Finlandiya - Helsinki'ye yine gemi ile geçiyoruz. Daha içeri girerken geminin ne kadar değişik olduğunu anlıyoruz.   Gemiye girişte upuzun bir sokak ve sokağa bakan kamara pencereleri var. İçerde canlı bir orkestra kenarda müzik yapıyor, biri şarkı söylüyor. Sokak çevresinde kafeler ve restoranlar var, çarşı var.

Yine şanslıyız :)  Bizim grupta çoğu kişi penceresiz odalarda kalırken bizim odamız koridora bakan pencereli. Pencereden sokağa bakar gibi oluyor. Böyle bir gemi ilk kez görüyorum. Hoşuma gitti..





Bir hafta marketlerden yiyip içmişken açık büfe şahane bir mutfağı olan bu gemide karnımız bayram etti. Balık büfesinde yok yoktu. Ben cruise gemilerinde bile böyle güzel bir açık büfe görmemiştim. Seyahatin bizi en mutlu eden günüydü :))

Üçüncü gemi seyahatimizi ise Helsinki - Talinn arasında yaptık. Bu yolculuk kısa sürüp, konaklama ve yeme içme içermese de gemiye bu kez de bayıldım. Helsinki Finlandiya'nın başkenti. Bu ülkede gençlerin alkole olan düşkünlükleri ve tüketimin artması nedeniyle devlet bu işe de bir çeki düzen vermek istemiş ve içki fiyatlarını yükseltmiş. Ancak bu sefer de bu gemi işe yaramış. Helsinki den hafta sonları Talinn'e geçip her türlü içkiyi alıyorlarlar, içiyorlar. Sadece bu nedenle büyük sayıda yolcu taşınıyor. Finlandiyalı gençler Talinn'de ipleri koparıp sonra ülkelerine uslu uslu dönüyorlar :)

Geminin içinde kafeler, yeme-içme yerleri, fast-food restoranlar, mağazalar.. ne isterseniz var. Oturma yerleri, masalar her yer pırıl pırıl, şahane.  Çocuk oyun salonları, hayvan muhafaza odaları, canlı müzikli kafeler..






















Gemi Estonya - Talinn'e ait.  



Bu rotada gemilerin yeri ayrı. Üstelik bir gecelik değişik gemileri deneyimlemek ve güzel yemekler yemek şahane. Bunlar ülkeler arasındaki geçişlerde kullandığımız ulaşımlardı.  Norveç için ise durum tamamen farklı..

Norveç'te tüm turların uğrak yerleri belli. Doğa harikası fiyortların en büyüğüne plan yapıyorlar. Fiyortlar denizin donması ve sıkışmasıyla oluşmuş, ülkenin kıyı şeridi fiyortlardalan oluşuyor. Ufukta açık deniz falan görünmüyor çünkü fiyortların kıvrımları girinti çıkıntılı ve çok uzun. 

Sogne fiyordu Norveç'in en büyüğü, dünyanın ikinci büyük fiyordu.  Fiyordun ağzı 72 km.  Uzunluğu 203 km.   Girintilere bakar mısınız?  Ne kadar zor bir coğrafya. 




Bu fiyortta bir büyük motora binip dolaşıyoruz.  İşte Norveç'in kalbi burası. İnsanın nereye bakacağını şaşırdığı, doğaya hayran kaldığı yerler. Yeşilin güzelliği, tepeler, dağlar, pırıl pırıl bir deniz, şelaleler, kenarlarda evler.. Sanırım görülen tüm Norveç fotoğrafları burada çekilmiştir.  İşte benim gözümle gördüklerim..









Bu da gemimizin kaptanı.. otomatiğe bağlamış oturuyor :))

Norveç'in ünlü rotalarından biri de Flam.  Bu kasaba Sogne fiyorduna bağlanan kollardan birinde.  Flam her daim soğuk ve yağmurlu.  Hem bir liman, hem turistik bölge yapılmış. Burada bir tren rotası var.  Dağa tırmanan bir tren. Dünyanın görülmesi gereken 10 tren rotasından biri seçilmiş.  Bizdeki gençlerin yazılarına bakınca aman görmeden gidemem hissi uyanıyor ve dünyanın parasını verip bu trene biniyorsunuz. 
Ben internetteki bu "aman görün" "çok şahane" yazılarını abartılı bulurum.

Turizmde akıllı olan ülkeler bu işleri parlatmayı çok iyi beceriyorlar ve bazı destinasyonları bu amaçla ya yaratıyor ya da öyle fotoğraflıyorlar ki ; siz gitseniz o açıdan orayı görmeniz mümkün değil.  Bizim bindiğimiz bu Norveç'in 20 kilometreyi 1 saatte giden trenine  dünyanın parasını ödüyoruz. Trende bizim dışımızda Kore'den gelenler, Çin'den gelenler var.  

Tren hafif bir meyille tırmanıyor ama tırmandığı hissedilmiyor, öyle dimdik çıkacağız falan zannettim öyle olmuyor.  İsviçre'yi bu konuda geçebilecek bir ülke var mıdır acaba?  

Flam treni 2-3 istasyonda duruyor, en sürprizli tarafı ise bir şelalenin yanından geçerken duruyor ve yolcuları indiriyor. Büyüleniyorsunuz. Şelale üstünüze akacak sanki. Bu sırada  müzik eşliğinde tepede bayağı uzakta kırmızı uçuş uçuş  elbise içinde bir kız görünüyor, müzik eşliğinde uçuyor gibi dans ediyor. Norveç'in dans akademisi öğrencileri sırayla burada her tren geçişinde bu ritüeli tekrarlıyorlar. Şahane olmuş, büyüleyici. 

Çektiğim videoyu ekledim.





Flam'a gelmeden  bir gece önce bir dağ otelinde geceledik. Ağustos ayında henüz kar olmadığı için göremedik ama burası bir kayak merkeziymiş. Bu otele geldiğimizde sanırım hafta sonuydu ya cuma ya da  cumartesi. Çünkü civardan eşler bu otelin akşam eğlencesine gelmişlerdi.  Canlı müzik eşliğinde çiftler dans ediyordu. O salonda oturup çiftleri hayranlıkla seyrettik. Bu yaşamın cıvıltısının olmadığı ülkede bize büyük sürpriz oldu. 

Ben Avrupalıların dans konusundaki becerilerine hayran kalıyorum. Nereye gitsek eşler uyum içinde dans ediyorlar. Heyhaaatt.. Bizim de bu hayallerle gittiğimiz kurslardan geriye hiç bir şey kalmaması ne acı :(   Bizde bir de erkekleri dans öğrenirken göremezsiniz, utanırlar. Dans kursları hep kadın kaynar, erkek partner bulamazlar hocalar kadın kadına dans öğretmek zorunda kalırlar,  kimsenin eşi gelmez. Nasıl bir kültürümüz var değil mi?  ya da yok.. işte size Norveç'in bir dağ köyünden manzaralar..






Norveç her yanıyla şaşırtmaya devam ediyor..

Zengin bir sosyal devlet var demiştim. Marketler ve çarşı-pazarda devletin varlığı hemen hissediliyor. Marketler bizim buralardaki marketlere benzemiyor. Ürünlerin sayısı az,  çeşitler çok kısıtlı.  Aynı üründen onlarca marka yok. 1-2 marka yeterli. Serbest piyasa ekonomisinde yatırım yapmanız ve kar elde etmeniz mümkün ama aşırı karlar devlet tarafından sınırlanıyor. Yüksek vergilerle karlarınız elinizden alındığı için de yatırımcılar pek büyümeyi hedeflemiyorlar. Böylece denge sağlanmış oluyor. Zaten market rafları süslü püslü ambalajlarla ve raflarla dolu değil.  Tam olarak amacına hizmet ediyor.  

Kapitalizmin bize sunduklarına o kadar alışmışız ki ; bu  frene basılmış farklı ekonomik düzeni ilk kez burada görüp şaşırdım. Alışık olduğumuz markalardan burada eser yok. Öyle Zara'lar, Adidas'lar, Samsung'lar  göremezsiniz.  

Bu gezimizde İsveç'te de kaldık. Bu benim İsveç'e üçüncü gidişim oldu. İlkinde bir hafta sadece Stokholm'de kalmış iğne deliğine bile girmiştik.  Aradan en fazla 10 yıl geçmiş diyelim. Şimdi gittiğimde çok değişmiş buldum. Bir çok caddesini büyük mağazalarla donatmışlar, onlarda da küçük esnaf gitmiş. Yeni mağazalar için yeni caddeler yapmışlar, inşaatlar hala devam ediyor. Bu anlamda Norveç'le hiç benzeşmiyorlar. Sokakları cıvıltılı, hareketli, ışıltılı.. her yer genç insan ve bisiklet dolu. 

Bizim grup bir akşam bize sordu "nereleri dolaştınız" diye..  Yarım günümüzü kültür merkezinde geçirdiğimizi söyleyince bir öğretim üyesi  "ben ilk kez böyle bir tercih duyuyorum"  dedi. Kimsenin haberi yok, nereden olsun turlar buralara götürmez ki.. 
Her gidişimizde vakit geçirdiğimiz ve değişik etkinliklere tanık olduğumuz için bizdeki yeri bambaşka. Ama gözlemlerimi birkaç satırda buraya taşıyamam, ayrı bir yazı yazmam gerekir. 

Finlandiya ülkelerinin hava şartlarına rağmen en rağbet gören ulaşım bisiklet.  Bir kenara oturup caddeye baksanız arı sürüsü gibi. Gidenler, gelenler.. Bir de kurallar oluşturmuşlar, sinyalleri olmadığı için kollarını kaldırarak sapacakları  yönü işaret ediyorlar. 

Hafta içi iş çıkışı herkes doğru evine.  Dışarda yemek, alışveriş hafta sonları. Akşamları kapkaranlık, bomboş.  Helsinki de bir tiyatronun fuayesine girdik. Oyun saat 20:00 de bitti.  Seyirciler dağıldı, dışardaki restoranında yemekler toplandı, biz daha dolaşıyorduk "kapatıyoruz"  dediler ve kapandı.  

Tüm çalışanların akşam evlerine gidip aileleriyle olma, kişisel ilgi alanlarında vakit geçirme, dinlenme için eşit fırsatları var.  

İsviçre'de saat 18:00 de Migros kapanınca ne oluyor ? demiştim. "Personel evine gidip dinlenecek" demişlerdi..

Amerika'da dünyanın en büyük marketi Wall-Mart saat  22.00 de kapanmadan yetişelim demiş koşturmuştuk da ; 24 saat açık olduğunu öğrenip şaşırmıştık.
Trenleri için  "saat kaça kadar çalışıyor"  deyince görevli  "burası NewYork, burada hiç bir şey gece uyumaz"  demişti.

İtalya'da öğle saatlerinde 3 saat siesta, akşam 18.00 de kapanış yaşamıştık. Turist gelmiş, para kazanacakmışız, en hareketli saatler demeden kilitleri vurup gitmişlerdi. 

Bu da bize aslında her şeyi anlatıyor. 

Bunun üzerine sizi  Norveç'li  başka  bir çiftin dansıyla selamlamak istiyorum. 
Bir ömrü ne güzel tanımlıyor. Paylaşmak böyle mi olmalı?