Mahşerin Üç Atlısı : Değişim, Büyüme, Performans..



Hem Adana hem de İstanbul'da bölgeler yönettiğim dönemdi.
Bir Adana seyahatimde şirketten Satış Müdürüm aramış ertesi gün sabah için bir görüşmeye davet etmişti ??

Heyecanla Adana'dan uçağa binmek üzere havaalanına gittim ama ne çare.. uçaklar kar ve tipi altında olmasından dolayı İstanbul'dan kalkamamıştı. Adana'da elimde bavul akşam saatinde kalakalmıştım. Görevliler bizi takip edin uçakların durumunu sizi arayarak bildireceğiz demişlerdi. İstanbul karlar altındaydı., ben ise Adana'da ılıman  havasındaydım ama yine de mahsur kalmıştım.

Tekrar otelime giriş yaptım. Geceyi de yarı uykuda haber bekleyerek geçirdim. Yok.. İstanbul'dan uçaklar gece boyunca da kalkamamıştı.  22 Ocak 2004  Perşembe günü akşam saatlerinde İstanbul'da başlayan kar yağışı, tipi, fırtınaya dönüşmüş hayatı durdurmuştu.





Rüzgar 120 km hızla esiyordu, çatılar uçmuş, elektrik direkleri devrilmişti. Birçok semtin doğal gazı kesilmiş, Boğaz Köprüsü'nün 2 askı halatından biri rüzgarın şiddetine dayanamayarak kopmuştu :((

Aynı gün başka bir yönetici arkadaşım da  Hadımköy yolunda tipi ve kar nedeniyle devrilen tırın arkasındaki trafikte kalmıştı. O gece TEM yolu tam 14 saat  kapalı kalmış, insanlar arabalarının içinde geceyi geçirmiş, aç bilaç çaresiz beklemişlerdi.

Sevilay'da tek başına şirketten dönerken bu trafiğe takılmış, geceyi arabada geçirmişti.
O da görüşmeye davetliydi. Bu durumda ikimiz de ertesi günkü toplantıya gidemiyorduk :(

Ben de zorunlu olarak Adana'da  pazar gününe kadar kaldım. Cumartesi günü bir sinemaya kapağı atıp peş peşe 3 filme birden girdim. O kadar ki  "Kayıp Balık Nemo"  filmini  çocuklarla beraber seyrettim :)) 

İstanbul'a dönüp hayat normalleştiğinde bizim de toplantımız gerçekleşti. Satış Müdürüm bana odasında şirketin organizasyonunun değişim içinde olduğunu, bu değişimde bizim de Sevilay'la bir üst görevde yer alacağımızı ama ünvanımızı daha sonra güncelleyeceklerini söyledi. Şimdilik geçici bir başka ünvanla atanacaktık.

Sevilay ve ben o zamanlar sorumluluğu Bölge Müdürü olan ama ünvanı şimdilik "pilav üstü kuru"  şeklinde anılacak bir göreve atanıyorduk .. Gerçekten de öyle uzun bir ünvan vermişlerdi ki bunu söylemek yerine yönetim kendi aramızda  böyle şakalaşıyorduk. Bugün bile o yılki ünvanımızı hatırlamıyorum :))

İşin tanımı Türkiye'deki toplamı o yıllarda 14 olan Satış Şeflerinin ve hedeflerin yönetimi olacaktı. Bu bizden daha eski, yıllardır Avon'da çalışan, tecrübeli ve yaşça bizden büyük kişileri yönetmek anlamına geliyordu. Bunun fikri bile korkunçtu.  Biz iki arkadaşa Satış Şefleri bölgesel olarak dağıtılmış ve ekiplerimiz belirlenmişti ama açıklama bir toplantı sonunda ekiplere Genel Müdür tarafından yapılacaktı. Şimdilik gizliydi..

O günler nasıl geçti bilmiyorum. Aşırı heyecanlı, ne yapacağı hakkında hiç bir fikrimiz olmadan, nasıl yöneteceğimizi bilmeden, bu konuda hiç bir oryantasyon ve eğitim almadan işe atanmıştık.  Sanırım o günlerdeki bu endişelerim nedeniyle, daha sonra eğitim tarafında yer aldığımda eğitim planlarıyla yeni başlayanları oryante etmeye kendimizi adamıştık.  O yıllarda şirkette her şey yeniden yapılandırılıyordu. Daha sonraki yıllarda eğitim her kademede çok daha iyi yapıda geliştirildi.


Türkiye Satış Şefleri ve Üst Yönetim 2005 yılı Hedeflerimizi belirliyoruz.



Atamamız açıklandığı gün tüm Türkiye Şefleri bir otelde toplantıdaydık. Genel Müdürümüz  Sevilay ve beni sahneye çağırdığında ikimiz de tir tir titriyorduk. O anı hiç unutmam, gözlerimiz hiç bir şey görmüyor, kalbimiz heyecandan duracak sanıyorduk. Sevilay'la el ele tutuşmuştuk. O bana tembih etmişti "sakın elimi bırakma" demişti.. 

Her bakımdan çok sancılı günlere doğru evriliyorduk. Şirkette değişmeyen bir şey kalmıyordu. Yeni Genel Müdürümüz cebinde 30 yıllık tecrübesiyle ve çift haneli büyüme hedefleriyle Türkiye'ye gelmişti. Şimdi bunları gerçekleştirecek organizasyon ve yapıyı oluşturuyordu. 

Her birim harıl harıl çalışıyor, doğrudan satışın kazanç sistemi değiştiriliyor, saha yapısı büyümeye elverişli hale getiriliyor, sunumlar hazırlanıyor, eğitimler planlanıyordu. Her şey son hızla ilerlerken biz Sevilay'la hep sahaya alışıkken birden bu yenilikler çarkında da görev almaya ve toplantılarakatılmaya başladık. Bir yandan da hedeflerimize ulaşmaya çalışıyorduk. İkimiz de arabanın pedalını tam gaz gazlamıştık, gecelere sarkan çalışma saatleriyle iş görmeye çalışıyorduk. Ancak araba istediğimiz hızda gitmiyordu.  Değişim herkeste aynı etkiyi yaratmıyor, kabullenmeyenler, ayak direyenler, itiraz geliştirenler oluyordu.

Ekibin kaynaşması ve değişimde hız alması için tüm ekip Londra'da bir hafta sonu geçirmiş, toplantımızı yapmış, gezmiş ve Genel Müdürümüzün evine de misafir edilmiştik. Tam bir aile olmaya çalışıyorduk.




İş hayatımın en zor dönemiydi o yıl. Bir yandan da gelecek için şirket bize yatırım yapmak ve desteklemek istiyor, bizi geliştirmek için İngilizce kursa gönderiyordu. Bir gün hafta içi iş günü bir gün de hafta sonu olmak üzere 2 tam gün Galatasaray'da Berlitz'de özel ders alıyorduk.  Çarşamba ve Cumartesi günleri İngilizce ile geçiyordu. Bu kurs olayı uzun zaman devam etti. Daha sonra ben gitmek yerine İngilizce hocam şirkete gelerek yarım gün ders yapmaya başladık :))   Eğer o yıllardaki bu dersler olmasaydı bir Dünya Seyahatine çıkmaya cesaret edemezdim :)  nerden nereye :))

Yeni bir ekibim olmuştu. İstanbul'da 2 Şeflik bunun yanında Ankara, Adana, İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Karadeniz  benimdi. Batı Sevilay'daydı. Kırmızı çizginin doğusunda yıllarım geçti :))  Tüm hedeflerimi bu coğrafyada seyahat ederek yönettim.




Değişim ve yenilikler yıllar içinde de hiç bitmedi. Her yıl başka şeyler değişti. Bu değişimlerin hepsi köklü değişimler oldu. Sahayı ilgilendiren kazanç sistemleri, çalışma metodlarımız değişti,  hedeflerimiz, hızımız, performansımız da  sürekli arttı..

Atandığımız ilk yıl ekiplerimizde büyük değişimler yaşadık. Sevilay ve ben sürekli performans değerlendirme ve yeni ekipler kurmaya odaklanmıştık. İkimiz de kendimize yeni ekipler kurduk. Bu görevimizdeki ilk yılımızda hiç motive olmadan, müthiş stresli, kendimizi hiç iyi hissetmeden çalıştık. Tek destek birbirimiz olduk, el yordamıyla..

Bu arada en iyi şey bu atamadan dolayı bize verilen arabalardı :)  Belli bir bütçe verilmiş ve istediğiniz arabayı seçin denilmişti. Sevilay'la ortak bir araç beğenip test sürüşü bile yapmıştık. Peugeot 407 bizim arabamız oldu. Galeriye araçları teslim almaya giderken heyecanlıydık. İçeri girdik, garajda bizi gıcır gıcır 2 araba bekliyordu. Biri siyah biri lacivert. Sevilay "peşimi bırakma, beni takip et" dedi. "Hadi sen istediğin rengi seç" dedim.. O siyahı aldı. Peşpeşe otoparktan çıktık. Levent'te ilk benzinciye uğradığımızda hala inanamıyorduk. Ne heyecandı !!  Arabanın burnu o kadar uzundu ki,  şirkete gidişte rampada aracın plakası düşer arkadan getirirlerdi.. Olsun :)




Ekip yönetimi ile ilgili yabancı koçlardan geri bildirimler alıyor, değişimin merkezine oturuyorduk. Hep değişmemiz ve gelişmemiz gerekiyordu. Avon'un belirlediği yönetim ilkeleri ve modelini benimsemek ve hazmetmek kolay değildi. Bir Amerikan şirketinde Türk çalışanlardık. Kültürümüz, iletişim modelimiz, davranışlarımız, yapımız çoook farklıydı.

Hiç bir değişimin sancısız olmayacağı hep söyleniyordu.  Koşuyorduk 100 metre, sonra uzun atlama, yüksek atlama, 400 metre koşusu, 110 metre engelli koşu, sırıkla yüksek atlama, cirit atma, 1500 metre koşusu.. sırasıyla hepsini yapıyorduk.  Bu bir dekatlondu.

Performansımız da sıkı sıkı takip ediliyor, Genel Müdür ve Satış Müdürümüzle her ay hedef dönemlerinde görüşmeler yapıyor, tüm ekibi tek tek değerlendiriyor, geri bildirimler alıyorduk. Sadece bu kadarla da kalmıyordu. Görüşme mutlaka üst yönetimin beklentileriyle noktalanıyordu. Çıkışta bir dekatlon daha yapıyordum :))