Aslında Bodrum'a gelirken planımız Haziran'a kadar kalmaktı. Buna göre bir ev kiralamıştık. Mevsim şimdilerde Temmuz sonuna yaklaşıyor.. Ne yaptık ta hala buralardayız acaba?
Aslında hikayeyi yazmakta geciktim bu nedenle Bodrum'a yerleştiğimizi söyleyip durumumu güncelleyemedim. Bir tembellik, bir başka hayata başlangıç falan derken yazılarım maalesef durakladı. Şairin dediği gibi beni de bu güzel havalar mahvetti.
Kış aylarını burada geçirince bol bol dolaşma, gezme, araştırma fırsatı bulduk. Eninde sonunda kolay değil yaşayacağımız yeri bulacaktık! Her gün çıktığımız uzun yürüyüşlerde dolaşmadığımız sokak, konuşmadığımız satılık ev sahibi kalmamıştır sanırım. Şimdi mahalle muhtarı gibi olduk. Mahallemizde bir çok insanı tanıyıp hikayelerini biliyoruz.
Bu süreç bize birçok dost kazandırdı. İstanbul'a gidince diş doktoruma uğramıştım. O'da nasıl gidiyor? diye sordu. Biraz buradaki hayatı anlatınca "hadi canım" moduna girdi. Ben dedi 3 yıldır aynı evde oturuyorum yan komşumun kim olduğunu bilmiyorum!!
Bunlar şehrin olağan halleri. Ben de aynı şekilde İstanbul'a gidince asansöre bindim ve 7. kat düğmesine bastım. Sonra da şunu hatırladım ki ; ben aylardır asansöre binmedim. Ne hoş değil mi?.. Burada asansör hiiiç yok.. çünkü tüm evler 2 katlı :) Dağlarda bayırlarda 3 katlı olabilir kot farkından dolayı. Yokuşlardan, merdivenlerden in..çık.... basamak.. basamak... yürü yürü..
Buralarda ilişki kurmak, sohbet etmek, iki lafın belini kırmak çok kolay. Kimsenin acelesi olmadığı ve Eylül'den sonra vakit de çok olduğu için herkes "buyrun buyrun" modunda. Zaten bu rahatlığıyla da gönlümüzü çelmedi değil.
Bir gün iskelede balık tutan bir gençle tanıştık, bizi evine davet etti, telefonunu verdi. O gün yürüyüşe çıkmışken "hadi uğrayalım" dedik.. ertesi gün bahçelerindeydik.
Çaylar-kahveler- sohbetler.. illaki ayağınızı uzatın.. sırtınızı yaslayın.. Bu resme bakınca o gün tanıştığımızı anlamak mümkün değil değil mi? Evin kedisi Güneş le de tanıştık. O da bize ayrı bir ihtimam gösterip kucağımıza yerleşti.. Hamit'in ilk kedi yakınlaşmasıdır :)
Başka bir gün yine satılık bir ev bakarken içeri buyur edildik. Soğuk günlerdi. Hemen kahveler hazırlandı, sohbetler edildi. Ev sahibi İngiliz bir hanım birlikte yaşadığı kişi Bodrum'lu canayakın güleç bir delikanlı. İngiliz bayan kendi memleketinde Finansçı..Hamit'le meslekdaş çıktılar. Bu arada satılık ev kapalı olduğundan "aynıdır" diyerek bize kendi evlerini gezdirdiler. İlk tanışmamızda kahkaha atacak konular bulup dost olduk. Sıkça sokakta, kafede, pazarda birbirimize rastlıyor ve sohbet ediyoruz.
Başka bir gün sokakta köpeklerini gezdiren kıpkırmızı bir ruj sürmüş bakımlı, ayağında spor ayakkabıları incecik, sportmen yaşlı bir bayan "benim alt katım boş sizin gibi bir aileye kiralamak çok isterim" diyerek bizi evine davet etti.
Evi daha ilk görüşte hayran kaldık. Nasıl zevkli eşyalarla döşenmiş. İçeride salonun orta yerinde kocaman bir kütüphane.. içi yabancı dilde kitaplarla dolu. Kütüphanenin alt rafları komple plak koleksiyonu. Ahşap mobilyalar, beyaz koltuklar.. Sesimiz içimize kaçtı. Evin yaşanmışlığı boğazımızı sıktı.
Bundan 30 yıl önce eşiyle Bodrum'a gelmişler ve bu kocaman araziyi alıp üzerine bir ev yaptırmışlar. Kocası eski Kanada Konsolosu, Kanadalı.. Yıllarca yurt dışında yaşamışlar ve arada hep Bodrum'a gelmişler. "Eşim buraya bayılırdı" dedi. Emekli olunca da iyice yerleşmişler. Büyük gelen araziyi kat karşılığı verip evlerinin yanına birkaç ev daha yaptırmışlar. Bir çocukları var, kızları Hollanda da balerin olarak yaşıyor. Gün gelmiş hastalık kapıya dayanmış, eşini kaybetmiş. Şimdi sadece köpekleriyle kucaklaşıyor.. Kocaman bir arazisi 3-5 evi belki bankada hesabı, başka kimbilir neleri var? "Sizin gibi bir aile alt katımda olursa bana da can yoldaşı olur" diyor. Artık iki katlı evin her tarafını kullanamıyor. İki katı ayırmış. Etrafında komşulardan başka kimse kalmamış. Onlar da gelip gittikçe..
Evden çıktıktan sonra ciddi bir muhasebe yapmamız gerekti. Hayat neydi? Şaka mı? o kitaplar, o plaklar neydi? Yıllarca saklanmış, biriktirilmiş, bir parçası olacak kadar bütünleşilmiş, keyifli zamanlara vesile olan tüm arkadaşları kütüphanenin tozlu raflarında geride öksüz kalakalmıştı. Bolca hüzün kokladık o evde.
Sonra Konsolosun bir de öldükten sonraki hikayesini dinleyince kendisini Torba Mezarlığı'nda ziyaret etmeden duramadım. Hristiyan birinin mezarda gömülü olmasına itiraz eden bir adam "oğluma dua okurken o da yanında yatıyor, istemem de istemem" diye Başkanın huzuruna çıkıp defalarca taciz edip itiraz edince Başkan "beni kurtarın bu adamdan, taşıyın mezarı" deyince gömülmüş adam mezardan çıkarılıp mezarlıkta başka bir köşeye nakledilmiş.
Yeri fena değil, güzel de bir mezar yaptırılmış. Mermeri simsiyah, bir kitap şeklinde bir sayfasında eşi bir sayfasında kendisi.. Mezarı taşınmış taşınmasına ama ömrünü saygın bir şekilde geçirmiş sanatı ve edebiyatı seven, Bodrum'a ve Torbaya aşık güzel bir insana mezarında eziyet edilmesi geride bıraktığı sevgili eşi için ne hüzünlü bir hikaye olmuş anlatamam. O sıralarda basında falan da yer almış ama biz ilk kez eşinden dinledik.
Tabii ki ev ararken buralarda işimiz yok ama o günden sonra duramazdık. Mezarlık ziyaretimizi yapıp başkalarıyla da karşılaştık.
Sonra daha ilk günlerden elimizden tutan Torba'da emlak ofisi olan bir öğretmen emeklisi hanımla tanıştık. Yürüyüş yolumuzun üzerinde olduğundan sık sık görüştük, sohbetler ettik. Bizi o çevredeki büyük şehirlerden kopup gelmiş birçok bürokrat, iş adamı, iş kadını ile tanıştırdı. "Arda Hanımlar da Torba'ya yerleşmek istiyor. Onlara ev arıyoruz" diyordu.. Bizim için şahane oldu, cesaretimiz arttı, yaşama dair bakışımızın bir çok kişi tarafından yıllar önce hayata geçirildiğini gördük. O zaman "devam.. doğru yoldayız" dedik.. hayalimize daha sıkı sarıldık.
Ev arama sürecinde tanıştığımız bize yardım eden bir arkadaşımız daha oldu. O da tüm Bodrum'dan portföy oluşturuyordu. Demet bizim aradığımız evi bulabilmek için hep iletişimde kaldı ve bizi bir çok eve ve bölgeye götürdü. Demet'le ilk buluşmamızda elinde bir dosya nasıl bir ev istediğimizi anlamak için sorular sorup not aldı. Öyle olsun, şöyle olsun, bu kadar para olsun.. Oldu!! diyordu içinden sanırım :)) Bir kafede yaptığımız bu ilk görüşmeyi gülerek hatırlıyorum.
Kaç oda olsun? Kaç metrekare düşünüyorsunuz? Dublex olsun mu? Açık mutfak olsun mu? Kalorifer olsun mu? Bahçesi olsun mu? Markete yakınlığı farkeder mi? Yürüyüş yapmaya müsait olsun mu? Denize ne kadar mesafede olsun? Manzarası olsun mu? Yokuş olabilir mi? Ağaçlık mı olsun? Minibüse yakın mı olsun? Okula yakın olması önemli mi? Kredi kullanacak mısınız? Tadilat yapılması gereken bir ev olabilir mi? Bodrum merkeze yakınlığı önemli mi? Fiyat aralığı ne olsun? Düşündüğünüz bir bölge var mı?
Bu soruların ardı arkası bitmez.. Buralarda bir ev almak için tüm sorularda kendinizi sınamış olmanız gerek. Şehirde ev almaktan çok farklı olduğunu görüyorsunuz. İstanbul'da her sokakta bir market, her sokağa yakın bir ana yol, her evde doğal gaz varken buralarda onlar yok.. Coğrafyası, ihtiyaçları çok farklı. Yazı farklı, kışı farklı..
İnsan bu farkları ayrımsadığında daha çok seviyor, daha çok sarılıyor.. Zaten buralara bu farklar için gelmedik mi? yoksa şehir hayatını buraya mı getireceğiz?
Bu arada kiraladığımız evde 1+1 yaşadık. Klimayla ısındık. bırrrrr.. Elektrikli battaniye, ısı tutan çoraplar, kalın polar pijamalar, boğazlı kazaklar, şemsiyeler, kalın battaniyeler... Bunları şehirde hiç kullanmıyorduk, burada her şey değişti. Kaloriferin banyoyu, tuvaleti, odaları ısıtan eşit ısı dağılımı nerdeee.. Bir odaya sığındık :)
Evimiz çok güzel dizayn edilmiş, zevkli döşenmişti. Zaten içini görmeden, pencereden bakıp kiralamıştık. 2 Ay kiralamak isterken kendimizi 8 ay kiralama yapmış bulmuştuk.
Bence başımıza gelen en iyi şeylerden biri bu evdir.
Tabii ki ev ararken buralarda işimiz yok ama o günden sonra duramazdık. Mezarlık ziyaretimizi yapıp başkalarıyla da karşılaştık.
Ev arama sürecinde tanıştığımız bize yardım eden bir arkadaşımız daha oldu. O da tüm Bodrum'dan portföy oluşturuyordu. Demet bizim aradığımız evi bulabilmek için hep iletişimde kaldı ve bizi bir çok eve ve bölgeye götürdü. Demet'le ilk buluşmamızda elinde bir dosya nasıl bir ev istediğimizi anlamak için sorular sorup not aldı. Öyle olsun, şöyle olsun, bu kadar para olsun.. Oldu!! diyordu içinden sanırım :)) Bir kafede yaptığımız bu ilk görüşmeyi gülerek hatırlıyorum.
Kaç oda olsun? Kaç metrekare düşünüyorsunuz? Dublex olsun mu? Açık mutfak olsun mu? Kalorifer olsun mu? Bahçesi olsun mu? Markete yakınlığı farkeder mi? Yürüyüş yapmaya müsait olsun mu? Denize ne kadar mesafede olsun? Manzarası olsun mu? Yokuş olabilir mi? Ağaçlık mı olsun? Minibüse yakın mı olsun? Okula yakın olması önemli mi? Kredi kullanacak mısınız? Tadilat yapılması gereken bir ev olabilir mi? Bodrum merkeze yakınlığı önemli mi? Fiyat aralığı ne olsun? Düşündüğünüz bir bölge var mı?
Bu soruların ardı arkası bitmez.. Buralarda bir ev almak için tüm sorularda kendinizi sınamış olmanız gerek. Şehirde ev almaktan çok farklı olduğunu görüyorsunuz. İstanbul'da her sokakta bir market, her sokağa yakın bir ana yol, her evde doğal gaz varken buralarda onlar yok.. Coğrafyası, ihtiyaçları çok farklı. Yazı farklı, kışı farklı..
İnsan bu farkları ayrımsadığında daha çok seviyor, daha çok sarılıyor.. Zaten buralara bu farklar için gelmedik mi? yoksa şehir hayatını buraya mı getireceğiz?
Bu arada kiraladığımız evde 1+1 yaşadık. Klimayla ısındık. bırrrrr.. Elektrikli battaniye, ısı tutan çoraplar, kalın polar pijamalar, boğazlı kazaklar, şemsiyeler, kalın battaniyeler... Bunları şehirde hiç kullanmıyorduk, burada her şey değişti. Kaloriferin banyoyu, tuvaleti, odaları ısıtan eşit ısı dağılımı nerdeee.. Bir odaya sığındık :)
Evimiz çok güzel dizayn edilmiş, zevkli döşenmişti. Zaten içini görmeden, pencereden bakıp kiralamıştık. 2 Ay kiralamak isterken kendimizi 8 ay kiralama yapmış bulmuştuk.
Bence başımıza gelen en iyi şeylerden biri bu evdir.
Evin sahibi Ercan'ı tanıdık. Oğlumuz gibi oldu. Bize güvendi üstteki dubleksin de anahtarlarını verip kış boyunca bir daha hiç gelmedi. "Yukarda şömine var soğuklarda orda kalın, aşağıda depoda odun dolu, yakın" dediyse de biz pek evde kalmadığımız için şömineyle falan işimiz olmadı. Evi de kendimizin belledik, sildik, süpürdük, yıkadık. Şimdi sezonda aylık kiraya veriyor. Kiracılarıyla da bizi tanıştırıyor. 5 Yıldızlı bir otelde çalışıyor, bizi davet etti, sabahtan akşama ağırladı.. baktı ki Hamit evin bahçesindeki hamağı çok sevdi, Polonya'dan gelen hamağı bize hediye etti.. mangallar yaktı, çaylar demledi.. Biz hiç böyle kiracılık yapmamıştık :)) şahane oldu..
Orada da yeni komşular edindik. Hemen bizim evin ön tarafındaki evde oturan çiftle tanıştık. Onlar da emekli bizim gibi.. Birkaç senedir ev kiralamışlar yaz-kış kalıyorlar. Onlardan da fikir edindik, cesaretlendik.
Evimizin sokağında domuzlar dolaşıyor. Nerdeyse birlikte yaşayacağız. Uzaklaşsınlar diye bekleyip hızlıca arabaya atladığım çok oldu. Ben domuzları ilk defa bu kadar yakından gördüm. Hayat burada sürprizlerle dolu..
Ev arama sürecinde aynı sokakta 300-400 metre ötede satılık-kiralık ilanını gördüğümüz eve de bir gün uğradık. Aşağıya doğru seslendim ve "buyrun buyrun" diye bizi içeriye davet ettiler. O gün ev ararken tanıştık Erol Bey ve Gül' le. Biz güya ev arıyorduk ama arkadaş bulduk kendimize. O ilk tanışmadan sonra kahveler içildi, sofralar kuruldu, davetler verildi, iddialı okeyler oynandı, pazar yerlerine gidildi, yeni arkadaşlarla tanışıldı, piknik yapıldı, yürüyüş yapıldı, taş toplandı, mangal yakıldı, deniz kenarına, köylere gidildi, bizim evin eşyaları monte edildi, hikayeler anlatıldı..
Bu resimde de ev taşıma hikayemizin ilk günü.. yine arkadaşlar yanımızda.. keyiflerini de alıp gelmişler.. koltukların açılışını yapıyoruz.. O gün ne çok iş halledildi :))
Ev aramanın en güzel yanı yeni insanlarla tanışmak oldu. Bir düşünün ne zor şehirde bunları yakalamak. Ev ararken biri sizi buyur edip kahve ikram edecek, birlikte sohbet edeceksiniz. Telefonlarınızı alacaksınız ve hemen 2-3 gün sonra birisi arayacak.. "hadi gelin" "hadi gidelim" diyecek. Biraz zor... Ben daha önce yaşamadım..
Şehir o kadar hızlı, karışık ve güvensiz ki kim kimin evine hoppala girer? kim davet eder? Böyle anlaşabilir misiniz? bu kadar çok şeyi bu kadar kısa sürede paylaşabilir misiniz?
Şimdi siz olsanız buradan ayrılır mısınız? sadece ev aramıyorsunuz çünkü.. Bir yol, bir ses, bir bakış, bir gülümseme, sohbet, samimiyet, insan arıyorsunuz. Bunu da yaşayarak anladım.. Biz çalışırken evlerimiz bizim mola durağımızdı. Şimdi hayatımızın geçtiği yer. İçi eşya deposu olacağına dışı insanlarımla dolu olmalı.
Bu yüzden şahane yapmışız ve ev kiralayıp geniş-geniş her yeri dolaşmışız.
Bodrum'a gelişimizden yaklaşık dört ay sonra yine bir sabah yürüyüşe çıkmışken hiç girmediğimiz bir sokakta rastladık birbirimize :)) evimize.. :)
Çooook uzun zamandır buradaydık sanki.
Buralarda köklerimiz yoktu ama zeytin ağaçları bizim, Çamlar bizim. Yan bahçedeki inekler bizim. Deniz kenarı bizim. İskeleler, kafeler, yollar bizim, begonviller, zakkumlar bizim. Bodrum Kalesi bizim. Kırçiçeği Basketbol Kız takımı, Bodrumspor, Gümüşlük Spor bizim. Marinalar, kayıklar, balık lokantaları bizim.
Daha ne olsun? Bunlar hep ev ararken başımıza geldi .
Sonra da Hamit'le karar verdik.. Hayat = Hareket etmektir, arayıştır..
Biz de ne aradık? ne bulduk?
Orada da yeni komşular edindik. Hemen bizim evin ön tarafındaki evde oturan çiftle tanıştık. Onlar da emekli bizim gibi.. Birkaç senedir ev kiralamışlar yaz-kış kalıyorlar. Onlardan da fikir edindik, cesaretlendik.
Evimizin sokağında domuzlar dolaşıyor. Nerdeyse birlikte yaşayacağız. Uzaklaşsınlar diye bekleyip hızlıca arabaya atladığım çok oldu. Ben domuzları ilk defa bu kadar yakından gördüm. Hayat burada sürprizlerle dolu..
Ev arama sürecinde aynı sokakta 300-400 metre ötede satılık-kiralık ilanını gördüğümüz eve de bir gün uğradık. Aşağıya doğru seslendim ve "buyrun buyrun" diye bizi içeriye davet ettiler. O gün ev ararken tanıştık Erol Bey ve Gül' le. Biz güya ev arıyorduk ama arkadaş bulduk kendimize. O ilk tanışmadan sonra kahveler içildi, sofralar kuruldu, davetler verildi, iddialı okeyler oynandı, pazar yerlerine gidildi, yeni arkadaşlarla tanışıldı, piknik yapıldı, yürüyüş yapıldı, taş toplandı, mangal yakıldı, deniz kenarına, köylere gidildi, bizim evin eşyaları monte edildi, hikayeler anlatıldı..
Bu resimde de ev taşıma hikayemizin ilk günü.. yine arkadaşlar yanımızda.. keyiflerini de alıp gelmişler.. koltukların açılışını yapıyoruz.. O gün ne çok iş halledildi :))
Ev aramanın en güzel yanı yeni insanlarla tanışmak oldu. Bir düşünün ne zor şehirde bunları yakalamak. Ev ararken biri sizi buyur edip kahve ikram edecek, birlikte sohbet edeceksiniz. Telefonlarınızı alacaksınız ve hemen 2-3 gün sonra birisi arayacak.. "hadi gelin" "hadi gidelim" diyecek. Biraz zor... Ben daha önce yaşamadım..
Şehir o kadar hızlı, karışık ve güvensiz ki kim kimin evine hoppala girer? kim davet eder? Böyle anlaşabilir misiniz? bu kadar çok şeyi bu kadar kısa sürede paylaşabilir misiniz?
Şimdi siz olsanız buradan ayrılır mısınız? sadece ev aramıyorsunuz çünkü.. Bir yol, bir ses, bir bakış, bir gülümseme, sohbet, samimiyet, insan arıyorsunuz. Bunu da yaşayarak anladım.. Biz çalışırken evlerimiz bizim mola durağımızdı. Şimdi hayatımızın geçtiği yer. İçi eşya deposu olacağına dışı insanlarımla dolu olmalı.
Bu yüzden şahane yapmışız ve ev kiralayıp geniş-geniş her yeri dolaşmışız.
Bodrum'a gelişimizden yaklaşık dört ay sonra yine bir sabah yürüyüşe çıkmışken hiç girmediğimiz bir sokakta rastladık birbirimize :)) evimize.. :)
Çooook uzun zamandır buradaydık sanki.
Buralarda köklerimiz yoktu ama zeytin ağaçları bizim, Çamlar bizim. Yan bahçedeki inekler bizim. Deniz kenarı bizim. İskeleler, kafeler, yollar bizim, begonviller, zakkumlar bizim. Bodrum Kalesi bizim. Kırçiçeği Basketbol Kız takımı, Bodrumspor, Gümüşlük Spor bizim. Marinalar, kayıklar, balık lokantaları bizim.
Daha ne olsun? Bunlar hep ev ararken başımıza geldi .
Sonra da Hamit'le karar verdik.. Hayat = Hareket etmektir, arayıştır..
Biz de ne aradık? ne bulduk?