Temmuz ayında Avon'da Kibele Bölge Satış Şefi olarak atanmıştım. Yeni görevime başlayalı
henüz bir ay olmuştu. İşime ve yeni ekibime alışmaya çalışıyordum..
Marmara, 17 Ağustos 1999 günü feci şekilde sallandı..
Şefliğimin sınırları çok genişti. Sarıyer'den Karaköy'e.. Levent'ten Fatih'e.. Zeytinburnu'ndan Çatalca'ya.. Bahçelievler'den Esenyurt'a.. Bayrampaşa'dan Maslak'a, Silivri'den Tekirdağ'a.. Çorlu'dan Kırklareli'ne..
Bu kocaman coğrafya'da depremin etkilerini yaşıyor, çaresizlik içinde ne yapacağımı bilemeden her gün mesaime başlıyordum. İnsanlar korkudan sokaklardan eve girmiyor, parklarda ya da arabalarda yatıyorlardı.. Cep telefonları yoktu. İnsanlara ulaşabilmek için ancak adreslerine gitmek gerekiyordu. Daha yeni devraldığım Şefliğimdeki bir çok çalışma arkadaşlarım da aynı korkuları yaşıyor, evlerine girmiyor, sokaklarda, arabalarda uyuyorlardı..
Bir ay önce benim olan bölgem Avcılar tanınmayacak haldeydi. Benim görevim değişince bölgeme yönetici olarak Oya atanmıştı ama O'da ne yapacağını şaşırıyordu.. Genel Müdür'ümüz hemen arabasına atlayıp yanımıza gelmiş, bizimle birlikte bölgedeki temsilcileri ziyaret etmiş, bilgi almıştı. Odaklandığımız konu "nasıl yardımcı olabiliriz?" di.. O zaman Eczacıbaşı-Avon olarak "ne yapabiliriz?" sorusuna direkt Genel Müdür odaklanıyor ve cevap aramaya çalışıyordu..
Eczacıbaşı bu dönemde evleri hasar gören çalışanlarına karşılıksız maddi yardımlar yaparak hasarı en az etkiyle atlatmalarına destek olmuştu. Türkiye'nin her yerinde bulunan satış ekibimizdeki bazı yöneticilerin evleri yıkılmış, ya da hasar görmüştü. Bunların da bölgeleri değiştirilmiş, bazıları İstanbul'a taşınmıştı. Şirketimiz yine bu kişiler için uzun süre karşılıksız ev kiralarını ödemişti..
Bölgemizde evleri yıkılan, çatlayan, devrilen kişiler parklarda, boş arazilerde kurulan çadırlarda yatıyordu. Şirketimiz erzak yardımı göndermişti. Oya'yla birlikte ellerimizde torbalar çadırlar arasına girdiğimizde bir amcanın gözleri dolmuş ve "gel hanım.. Bülent Eczacıbaşı bize yardım göndermiş" diye seslenmişti.. Bu anlar unutulacak gibi değildi.. Şirketimize hayrandık..
İşte bu olaylar silsilesi "Gitmek mi zor? Kalmak mı?" sorusuna cevap oluyor, şirketimize daha çok bağlanıyorduk. Sonraki günlerde Oya kendi evi de hasarlı olduğu halde bölgedeki tüm evleri dolaşmış ve Temsilcilerimizi tek tek bulmuştu..
Evler hasarlı olduğu halde korkmadan giriyor ve içerdeki insanlarla sohbet ediyor, hal hatır soruyordu.. Bana da "Arda Hn. daha yeni görevi devraldım, bu ne şanssızlık!!" diyordu.. "Ben de yeni bir görev aldım, seninle aynı durumdayım!" diyordum, birbirimizi teselli ediyorduk. Depremde annemlerin evi de yıkılmış ve canları kurtulmuş olsa da bizim de ocağımıza ateş düşmüştü.. Üstelik benim yönetim alanım genişlemiş, hedeflerim çoğalmış, üstesinden gelmem gereken işe ait zorluklar 10 kat fazlalaşmıştı ve ekibim korkudan parklarda yatıyordu :(
Görev aldığım süre içinde bu büyük depremin yanında büyük ekonomik krizlerle de boğuşmak zorunda kalmıştık. Henüz bu kadar büyük bir coğrafyayı ve ekip yönetmeyi yeni öğreniyordum. Tüm bölgeleri dolaşmak bile bir plan istiyordu. Kocaman bölgelerim, kocaman hedeflerim ve kocaman bir ekibim vardı.. Büyükçekmece'de oturup tüm bu coğrafyaya her gün seyahat ediyordum. Sabah evden çıkıyor 8:00'de Sarıyer'de, ertesi gün yine 08:00'de Lüleburgaz'da oluyordum.. O zamanlar daha sonra Türkiye'de bu tempoda çalışacağımı bilmiyordum..
Görevim tam anlamıyla bana verilen büyüme ve satış hedefimi gerçekleştirmekti. Bir ekibin tamamı için (Avrupa yakasının tamamı + Tekirdağ + Çorlu + Lüleburgaz) hedef alıyordum. Daha sonra bu hedefi ben bölgelerime dağıtıyor, hangi bölgede ne büyüme olur? kim ne getirebilir? üzerine tahminler yapıp aynı zamanda adil bir dağıtım yapmaya ve herkesin hedefini gerçekleştirme potansiyeline uygun bir dağıtıma önem veriyordum.
Bu yüzden bölgeleri dolaşıp önce herkesle birebir görüşme yapıp hedef üzerinde tartışıyor ve bu hedefi gerçekleştirmek için yapılması gereken eylemleri planlıyorduk. Yaptığımız anlaşmayı da bir "eylem planı" ile yazılı hale getirip imzalıyorduk. Hedefler kampanya (bir ay) sonunda gerçekleşmeliydi. Kampanya biter bitmez herkesin raporu çıkar.. bölgesine ait tüm rakamları bildirilirdi. Hemen zaman kaybetmeden tekrar bir araya gelir "hedef neydi? ne oldu?" "eylem planları tam gerçekleşti mi?" "nerede sorun yaşandı?" "şimdi neyi farklı yapmak gerekiyor?" konularında yine görüşür, yeni hedefler için yeni eylem planları yapardık.
Yani ömrümüz hedeflerimizi gerçekleştirmek için eylem planı yapmak, birlikte bu eylemlerde çalışmak, gözlemlemek, geri bildirim vermek, yeni plan yapmakla geçerdi. Şirkette uzun süre çalışabilmek için hedeflerin gerçekleşmesi gerekiyordu.. Bu yüzden yılda iki kez performans görüşmesi yapılır, hedefin gerisinde kalınmışsa "hangi yetkinlikler gelişmeli" belirlenir, bunlar üzerine de eylem planı yapılırdı. Örneğin yetkinlikler ; Planlama, Problem Çözme, İletişim, Kalite Odaklılık, Ticari Bilinç.. vb.. bir çok davranıştan oluşuyordu.. Bu konu çok uzun sürer.. en iyisi başka yazılara saklayalım :)
Şefliğimin adı Kibele'nin anlamı mitolojide "Bereket ve Doğurganlık Tanrıçası" dır. O yıllarda Türkiye'deki tüm satış ekiplerinin isimleri mitolojiden seçilirdi. Kibele, Athena, Venüs, Artemis, Sedna, Selene, Hera, İlyada.. Kampanya sonunda tüm Türkiye'deki bu Şeflikler başarıya göre sıralanırdı.. İlk üçte olmak harika, ortalarda olmak ehhh. sonuncu olmak berbat bir şeydi..
Hedefleri gerçekleştirmek üzere ; ekip kurmak , işe almak - çıkarmak, eğitmek, geliştirmek, koçluk yapmak, performansı değerlendirmek temel sorumluluğumuzdu.. Zaten satışın her kademesinde çalışan tüm arkadaşlarımın temel sorunlulukları aynıydı.. Çünkü hepimizin altında aynı sorumlulukla çalıştığımız bir ekip vardı. Ekipler ekipleri yönetiyordu.
Bakın aşağıda bir klima elektrik bağlantı şeması var.
İşte bizim de buna benzeyen karmaşık yönetim şemalarımız vardı..
Çizmeye kalksak kağıtlara sığmazdı :))
Şöyle ekipçe herkesin bulunduğu bir resim yok sanırım. Bu resimde de eksikler var.. Zaten yıllar içinde öyle yeni eklenmeler oldu ve kalabalık olduk ki ;
hangi yıl kimler vardı gerçekten karıştırıyorum :))
Kibele Şeflik Toplantısı
Yeni eylemlerin konuşulduğu, ortak planların belirlendiği ayda bir yapılan rutin toplantı..
Yine strateji belirlenmiş, ekip hücum halinde..
Kibele'nin ağır topları öyle mi? böyle mi yapalım? diye tartışıyorlar..
Etiler, Levent, Kuştepe, Zeytinburnu, Florya, Merter, Çatalca, Lüleburgaz, Tekirdağ, Çorlu'da değişik yapıda temsilcileri tanıyordum. Farklı kadın profillerini, değişik yaş gruplarını, ekonomik düzey, eğitim farklılıklarını çok sert yaşamaya başlamıştım. Bir gün Etiler'de, bir gün Gültepe'de.. bir gün Florya'da, bir gün Zeytinburnu'nda çalışıyordum.
Kadınları evlerinde ziyaret ediyor, sohbet ediyor, hayallerini öğreniyor, onlara bunu gerçekleştirmeleri için yol gösteriyorduk. Sohbetlerimizde tüm aile sırlarıyla tanışıyor ve onları destekliyor, moral veriyor, arkalarında duruyorduk..
Komşu hanımın eşi ölmüş bir kız çocukla dul kalmış. Üst komşu kızı almış, kendi çocuklarıyla birlikte mis gibi 5 yıldır büyütüyor.. Başka biri bir keçinin annesi ölünce yavru beslensin diye keçiyi evine getirmiş, besliyor.. altına da prima bez bağlamış.. keçi evde dolaşıyor :))
Bu yüzden Avon kadınlarıyla tanışın.. Kahkaha atan, gülümseyen, canlı-enerjik,
sorunlara hep bir çözümü olan, yılmayan, yıkılmayan bu kadınları çok seveceksiniz..
İşe bağlanmamızın ve uzun uzun çok mutlu çalışmamızın nedeninin ; tüm bu kadınların hepsine değmiş, hikayelerini dinlemiş ve onlara bir şeyleri değiştirme gücü vermiş olmamızdan kaynaklandığını biliyorum.
Kibele Şefliği Türkiye Birincisi olmuş, Sarıyer'de eğlencenin dibine vurmuşuz :))
Yıllarca kopmayan dostlukların temelleri hep birlikte atıldı.. Harcadığımız emek çok büyüktü..
Aramızda ne zorlanlamalar, kırgınlıklar, yanlış anlamalar, ne iç çekişler yaşanmıştır..
Herkes birbirini tanır.. bakışını, tepkisini, niyetini, fikrini bilir..
Kimse içten pazarlıklı değildir.. Hep birlikte gülünür, hep birlikte gözlerimiz dolar..
Hayatlarımızda bir çok değişim olmuş, farklı yerlere savrulmuşuz.. ama bakar mısınız..
Bu yaz başındaki buluşmamız.. 16 Yıl geçmiş. birlikte ne mutluyuz anlatamam..
Hele anılarımız.... anlat anlat bitmez.. :))
Hele Hülya ve Hale anlatırsa dinlemeye doyamazsınız :))