Mimaroba'da projeler devam ediyordu.. Büyük müteahhitler kısım kısım projelerini tamamlıyorlardı. Emlak Bankası da bir kısım tamamen bitince evleri satışa çıkarıyordu.. O zamanlar şimdiki gibi inşaat halindeki evler satılmıyordu. Bizim de durumumuz toparlanmış, borçlarımızı ödemiş ve düzlüğe çıkmıştık. Hamit Mali Müşavir olarak dükkanın birinde çalışıyordu, diğerini de kiraya vermiştik.. Ben de Avon'da çalışıyordum.
Emlak Bankası'nın projeleri o kadar güzeldi ki, İstanbul'da o zamanlar böyle proje bulmak çok zordu. Yeni bitenleri dolaşıyor, fikir ediniyorduk.. Hamit'le benim bu ortak yönümüzdür, ev değişikliğinden, ev dolaşmaktan resmen zevk alırız.. . Emlak Bankası 10 yılda geri ödemeli taksitli satışlar yapıyordu.. Hamit fiyatları evirdi çevirdi. Hayalimiz ; oturduğumuz 2 odalı evi 3 odaya yükseltmekti.. Böyle bir atlama mümkün müydü?
Aynı mahallede oturduğumuz için her şeyden haberimiz oluyor, her gün satış ofisinin önünden geçiyorduk. Projeleri dıştan izliyor, beğeniyor, dolaşıyorduk.. Satış ofisi tüm daireleri satışa çıkarmıyor, peyderpey katları satışa açıyordu.. Yine böyle bir dönemde 3 odalı dairemizi içini görmeden sadece sokaktan bakarak beğenmiştik.. Önünde villa tipi evler vardı.. 5 katlı bir binanın 4ncü katıydı. "Acaba önündeki evin çatısına mı bakıyordur? biraz daha yüksek olsa deniz görünebilir" diyerek aramızda konuşuyorduk.. zaten dairenin planı ve konumu o kadar güzeldi ki her şeyine bayılmıştık.. Hemen bağlantıya geçtik ve uzun dönemli bir borca daha girdik..
Hamit elimizdeki 2 odalı daireyi satarak borcun büyük kısmını kapatabileceğimizi söylemişti. Biz sadece farkı borçlanacaktık :))
Böylece dairemizi teslim aldıktan sonra büyük bir heyecanla içeri girdik.. İlk kez içini görüyorduk.. Bu ne güzel bir daireydi.. Aydınlık, üç cephesi olan, yola yakın, geniş bahçe içinde.. üstelik camdan bakınca uzaktan deniz görünüyordu.. :)),

Emlak Bankası müteahhitle anlaşmasında çıkan problemlerden dolayı bu binaları uzun zaman teslim almamış ve satışa çıkarmamıştı.
Bu yüzden dairede yerdeki halının bile beklemekten rengi solmuştu.. İşçilikleri iyi değildi.. İçine girmeden bir tadilat planı yaptık ve daireyi baştan kendimiz yarattık..
Mutfak ve banyo dolaplarının projelerini, yere döşenen seramiklerin arasında geçen suyun kesişen çizgilerini tamamen ben projelendirmiş, mutfağa aldığım duvar fayanslarını mermercide ölçüye göre yine ben kestirmiştim.. O zamanlar şimdiki gibi fayans çeşidi yoktu. Hepsi kareydi.. ben kestirerek dikdörtgen yapmıştım..
Perdeleri Unkapanı'ndan gidip almış, 2 odalı evimdeki raylı dolabımı buraya taşıtarak plana göre ikiye böldürmüştüm.. Bu projelendirme, evi yerleştirme işinden son derece zevk alıyordum. Ayrıca yoğun iş tempoma rağmen çizimler yapıyor, firmalarla görüşüyor, projelendiriyor, teklifler alıyor ve teslimatı ayarlıyordum. Seramiklerin seçiminden dolap renklerine, kartonpiyer şeklinden tavan spotlarının yeri ve sayısına kadar her şeye biz karar veriyorduk..
Sonunda evimiz hayalini kurduğumuz gibi oldu.. Paralar suyunu çekmişti.. Yeni evimiz birkaç sokak gerideydi ama yine de taşınmak için bir kamyona ihtiyaç vardı.. Ben bazı küçük eşyaları arabayla götürüyordum.. Evde tekrar inşaat yapıldığı için her şey yeni olsa da temizlik yapılmalıydı.. Bunların hepsini akşam iş dönüşünde ben hallediyordum.. Birkaç gün üst üste gece yarısına kadar çalıştığımı bilirim.. İzin falan da almadan sabahın erken saatinde işe gidiyor, akşamları da bu işlerle uğraşıyordum. Sonunda bitirdim..
Sıra taşınmaya gelmişti ama acele etmiyordum.. Eczacıbaşı'ndan arkadaşım Nadire'de beni ziyarete geldikçe oraları beğenmiş ve onlara da bir ev almıştık.. Bir gün bana oturmaya geldiklerinde "valla taşınmaya çok para vermek istemiyorum. buralara çok taşınan oluyor.. eşya getiren bir kamyona işi bitince beni de taşımasını söyleyeceğim, görürsen haber ver" demiştim..
Günlerden Pazardı. Evin telefonu çaldı.. Arayan Nadire'ydi.. "Arda biz sinemaya gidiyoruz.. Yolda bir eşya indiren kamyon gördüm, şu şu bloğun önünde" diyerek tarif etti.. Hemen Hamit'le yola koyulduk ve kamyona yanaştım.. "Bizi de taşı, işimiz çok kolay, eşya az, mesafe çok yakın" dedim.. "Burada 2 saatlik işim var, gelirim ama eşyayı ben toplayamam, geç olur" dedi.. "Sorun değil biz toplarız" dedik.. İki saat sonra için sözleştik ve çok uygun bir teklifte anlaştık..
Koşarak eve geldik.. Tam 2 saat içinde tüm evi toplamıştık.. Ancak benim ev toplama sistemimi görseniz "yok artık" dersiniz.. Hiç bir şeyi tek tek sarmam, cam bardakları bile o kadar karışık araya bezler koyarak yerleştiririm ki bir bardak bile kırılmaz :)) Açarken de pis gazete kağıtlarına bulaşmadığından dolaplara yerleştirebilirsiniz..
Tabakların falan arasına bir şey koymaya gerek kalmaz.. Ne dökülen olur, ne kırılan.. Eeee ustayım artık :) Çarşaflar, yastıklar hepsi bir çarşafın içine denk edilir.. Kılık kıyafet askısından çıkarılmaz, çekmeceler boşaltılmaz, üst üste konur.. Katlı kazaklar, penyeler de üst üste konur denk edilir.. ve iki oda-salon, üç kişilik ailenin tüm eşyaları 2 saatte taşınmaya hazır hale gelir :))
Aynen anlaştığımız saatte kamyon geldi ve hazırladığımız tüm eşyaları yeni evimize taşıdı.. Eşyalar minik minik kutular ya da sarılıp sarmalanan kağıtlar içinde olmadığından denkleri açıp açıp tıkır tıkır yerleştirdik.. Mutfakta da aynen öyle oldu..
Sonra ne mi oldu?
Akşam saat 20:00 de evin zili çaldı.. Bir baktım gelen Nadire'ydi.. "İnanmıyorum yerleştin mi yoksa" diyerek içeri girdi.. Tüm eşyalar yerleşmiş, oturmuş çayımızı içiyorduk.. Nadire bize sabah 11:00 gibi kamyonu haber vermiş, sinemaya gitmiş, gezmiş, dolaşmış, eve dönerken de ışığımızı görmüştü.. Merak etmiş "ışıkları yanıyor, acaba taşındılar mı? diye uğramış.. gördüğü manzara karşısında da çok şaşırmıştı..
Evlerimizin hiç birinde orta sehpa ve masa kullanmıyorduk.. İyi de yapmışız :))
Misafirimiz gelince mutfaktaki açılır masayı kullanıyorduk.
Mimaroba'daki bu evimiz içimizi ısıtıyordu..
Ona hep "evim evim güzel evim, var mı senden güzeli ".. diyordum.. Çok keyif alıyorduk.. Şimdi bir oda fazlamız vardı.. Bu odayı da ben çalışma odası yapacaktım..
Ne de olsa evden de çalıştığım bir işim vardı..