Bizi Harekete Geçiren Şey Planlar Değil, Duygulardır..



İşe başladığım yıl sonuna kadar çok yoğun günler geçirmiştim.  Hayatımda her şey yeniydi..  Büyük bir değişime ayak uydurmaya çalışıyordum.   Hem işi öğrenmeye çalışıyor, hem de bir ekiple birlikte çalışmayı öğreniyordum.  Çeşitli insanlarla sohbet ediyor, bilmediğim kapıları çalıyor, bilmediğim sokaklarda dolaşıyordum..

İlk yılın sonunda gelen ödülüm de ayaklarımı yerden kesmişti..  Çok motiveydim.. İşimi çok seviyordum. İşe ilk başladığımda kendi arabamı kullanıyordum ama bana daha sonra bir kullanılmış araba verdiler. Bu eski model araba dökülüyordu. Yolda giderken vites topuzunun yerinden çıkıp fırladığı oluyordu :))  Elimde sadece bir vites sopası kalıyordu. topuzu bulup yerine takıyordum..  O kadar yani :))  Ama kısa süre sonra herkese -0- araba geldiğini hatırlıyorum..

İçinde bulunduğum Şeflikteki  arkadaşlarımla aynı işi yapıyorduk.  Hepimizin bölgesi farklıydı.. Benimki Avcılar'da bitiyor, bir başkasınınki benim bitiş caddemden başlıyordu.. Her bölgenin dinamiği, alım gücü, ihtiyacı farklıydı..  Bizim 100 bölge başarılı olunca kızlar  "ama o bölge çok geniş ve verimli"  diyorlardı :))  Yani keramet bölgedeydi..


Kibele Şefliği
Bu başarılı Şeflik çalışanları yıllar içinde Satış Organizasyonunun üst kademelerinde 
uzun yıllar görev aldılar..  Bu resimde hepimiz 2-3 yıllık çalışanız..





Bu arada beni işe alan Satış Şefim terfi etmiş ve Satış Müdürü olmuştu.  Böylelikle yöneticim değişti..  Bu da benim için  çok önemli bir değişimdi..   Bu değişimde motivasyonumun azaldığını söyleyebilirim.

Ekip arkadaşlarımız her zaman birbirimize destek olur, tökezleyeni kaldırırdık..  Her ay kampanya kapanış günü heyecanla buluşurduk..  O son gün hedefleri gerçekleştirmek için evde çalışır, elle toplamalar, hesaplamalar yapar, telefonu kulağımıza yapıştırırdık.. Aramadığımız kimse kalmazdı.. Çok yorucu olan bu son gün temposundan sonra bir araya gelmek bize çok iyi gelirdi..

Ortak noktamız  Bakırköy ya da Yeşilköy'dü..  Genellikle Yeşilköy'de pizzacı'ya, ya da Bakırköy Spor Kulübüne  gider birlikte yemek yer, sonuçlarımızı değerlendirirdik. Kim hangi konuda başarılı, kimin zorlukları oldu? sonuçlarımızın birbirine benzeyip benzemediğine bakardık..  Eğer herkesin kötüyse üzüntümüz azalırdı..   Biraz teselli bulurduk..

Yine de bir keresinde böyle kötü bir kampanyadan sonra Şefimiz bizi bir masaya toplamış ve hepimize elden yazılı ihtar vermişti.  Bir sonraki kampanya verdiğimiz açıkları kapatmamızı bekliyordu..  Benim de satışla ilgili ilk hayal kırıklıklarım böylece başlamış oldu..

O zamanlar  bu tip ekip başarısızlıklarında ekibin neyi farklı yapması gerektiğini yine ekibin kendi kendine keşfettiği oturumlar yoktu..  Ekip yönetmeyi herkes yeni öğreniyordu.. Daha çok korku kültürü hakimdi, Bu da beni işten soğutuyordu, kabuğuma çekiliyor, içime kapanıyordum.... Çünkü ben yaptığım iyi şeylerin görülmesini de istiyordum..  Varlığımın anlamlı olmasını istiyordum.. İşimi yaparken çok titizdim. Çeşitli raporlar üretiyor, analizler çıkarıyor, kendime çeşitli başarı kriterleri belirliyordum.  Bunları yapmak yetmiyor,  Şefliğimle paylaşmak ta istiyordum ama bu fırsatı bulamıyordum..


Kampanya bitince raporlar basılır, ben acele eder, şirkete gidip elden raporlarımı alırdım.. Bunları incelemeye ve analizler yapmaya bayılırdım..

Şirketten raporları alınca Halkalı'da bir dönercim vardı, oraya gider yemek yerdim. Oturur oturmaz raporları açar, karalar, çizer, boyar, listeler çıkarırdım..  Garson her ay beni bu vaziyette görmeye alışmış, bir gün  "Pardon siz avukat mısınız?" diye sormuştu..   :))



Halkalı  Hatice'nin bölgesi olduğundan çoğunlukla O'nu da arar, davet ederdim.. Eğer yakınsa Hatice'de hemen gelir, döner yerken  hem sonuçlarımızı hem de fikirlerimizi paylaşırdık..

Zaman ilerledikçe paylaşımdan daha çok rekabete ağırlık verildiğini görüyordum. Başarı sıradan görülüyordu.   Genel Müdür imzalı başarıyı takdir eden yazılar alsam da mutlu değildim..

Bir gün Genel Müdür'ün asistanı beni arayarak  "Erol Bey sizinle Çarşamba günü çalışmak istiyor" deyince kulaklarımdan ateş çıkmıştı..  Hayırdır inşallah..  neye yorsam boşuna.. o zamanlar böyle arkadaşlardan duyduğum bir adet de yok.. Tam bir günü birlikte çalışarak geçirdik.. Ben nereye gitsem oraya geliyor, ne çalışma yapsam izliyordu.. (Kulakları çınlasın :))




Planımda hiç değişiklik yapmadım..  Sabah  Avcılar İş Bankası Müdürü'ne görüşmeye gittik.. (Müdür yanımdaki uzun boylu genç beyin bizim Genel Müdür olduğunu bilmeden atıp tutmuştu :))
Sonra en başarılı Temsilcime davetiye bıraktım.. Erol Bey'i kapıda görünce şaşırıp kalmıştı :))
Sonra Migros'a stand görüşmesine, sonra ekibimin eğitimine, oradan Çatalca'ya ekibimle görüşmeye.. Günü sonlandırıp geri dönerken arabada uzun uzun sohbet edip ihtiyaçlarımı anlatmıştım..  Şirketten bir sürü beklentim vardı.. Bunların hepsine olumlu yaklaşmıştı..  Ne de olsa henüz birkaç yıllık bir firmaydık.. her şey yeni yoluna giriyordu..

İkinci yılın ortalarına doğru artık ayrılmaya karar vermiştim..   Evde Hamit'le üzerinde çok konuşmuş ve ortak karara varmıştık..  Hamit de  "senin önceliğin para kazanmak değil,  mutluluğun"   diyerek bana istediğimi yapma konusunda cesaret veriyordu.. Karar vermiştik, şimdi sıra bunu açıklamaya gelmişti..

Ekibimizden bazı arkadaşlarla işimi yaparken mutlu olmadığımı paylaşmaya ve ayrılmak istediğimi söylemeye başlamıştım..  İlk kez Hatice ile konuşmuştuk..  Ödül kazanıp Paris'e gittiğimizde aynı otel odasında kalmış ve uzun uzun sohbet etmiştik..  Beni  "senin bu şirkette geleceğin var,  sakın böyle bir karar verme"  diye ikna etmeye çalışmıştı..

Başka bir seferinde de yine Şefliğimden arkadaşım Figen'le  McDonalds'ta buluşup, karşılıklı kahve içmiş, dertleşmiştik. O'da aynı şeyleri söylüyor  "sakın yapma"  diyordu..

Bu görüşmelere rağmen kararım kesindi, yürümüyordu.. Böyle mutsuz çalışmaya da gerek yoktu. Ben mutsuz oldukça iş yapmak istemiyordum..

Temmuz'da   "Şirket Pikniği" vardı.  Satış Şefim rahatsızlanmış ve uzunca bir süre rapor almıştı..   Bu yüzden  en yakın zamanda piknikte  Satış Müdürü'mü görecek ve kararımı O'na açıklayacaktım.. Böyle planlamıştım..  Daha o güne 15-20  gün vardı..

Ne oldu dersiniz?


Piknik iptal oldu :))