Yeni Bir İşim Oldu... Devlet Dairelerine Gidip Geliyordum..




Mimaroba'ya taşındığımızda annemler Karamürsel'de yaşıyorlardı.. Abimler ise İzmit Kordsa'da çalışırken  yine Kordsa'nın Mısır'da kuracağı fabrikası için ailecek Mısır'a yerleşmişlerdi. 

Onlar giderken arabalarını da bize bırakmışlar,  "araç durduğu yerde kalmasın,
sen kullanırsın"  demişlerdi.
Benim için harika bir imkandı çünkü o zamanlar mahallemizde ulaşım imkanları çok yetersizdi..

Bazı günler Hamit ofiste kalıyor, beni dış işlere gönderiyordu.. Bu dış işler Vergi Dairelerine para yatırma, Ticaret Odası'na dosya teslimatı, şirket kuruluşları için evrak takibi gibi kuyruklarda bekleme ve basit işleri takipti..


Bu resmi dairelerin kuyruklarında genellikle şirketlerin dış işlerine bakan elemanları ya da muhasebecilerin çalışanları bekliyordu..  Bir keresinde ben kuyrukta beklerken Eczacıbaşı'nın söforlerinden biri  "Aaaaa Arda Hn. sizin burada ne işiniz var?"  demişti..
 "Ayy ne yapiim sıfırdan başladım, yeni işim bu.. ama hiç sevmiyorum"  diyemiyor.. eşimle beraber çalışıyorum diyordum..".. Bu kuyruklarda görüldüğümde utanıyordum ama  başka çare yoktu..

Kuyruklarda genellikle hep erkekler oluyordu, ben arada sırıtıyordum..




Hamit'e  "niye hep beni gönderiyorsun"  diyordum ama uyanık
 "işi öğreneceksen her aşamasına hakim olmalısın"  diyordu :))  
Eh ne yapalım sonunda Mali Müşavir olacağım diyerek katlanıyordum..
 Hamit taşınma sırasında yanında çalışan elemanlarını çıkarmış ve sadece işler ikimize kalmıştı.. 

Bir müddet sonra kapımız açıldı ve bir orta yaşlı bayan geldi..  Kendisi gündelikçi olarak bir eve sürekli gidiyordu.. Kızının da çalışması gerektiğini, çok temiz ve becerikli olduğunu ama hiç iş tecrübesi olmadığını, ortaokulu bitirdiğini, başının da kapalı olduğunu söyledi ve iş istedi.. 

Bu  akıllı ve kendini düzgün ifade eden, samimi  kadına güvendik..  Hele Hamit kapımıza gelen bu ricayı kesinlikle kıramazdı.. Hayır diyemezdi..  "Gelsin görüşelim"  dedik..  
hiç aklımızda yokken Sevgi böylece işe başlamış oldu..  

Uzun etekler giyen, kafası sımsıkı kapalı Sevgi'yi çok sevmiştik.  Gerçekten  güzel, tertemiz ve çok terbiyeli bir kızdı..  Her gün gelir gelmez temizlik yapıyor, öğle yemeğini ayarlıyordu..  Bu işleri ben yaparken şimdi Sevgi yapıyordu..  Sabah çayımızı demliyor, kahvemizi pişirip tabaklara bisküvi yerleştiriyordu..   Öğle yemeğinden arta kalan ekmekleri ufalayıp kuşlara veriyordu..
 Geldiği günden itibaren  bizden izin isteyip  ofisin arka tarafında namaz kılmaya başlamıştı.  

Sevgi'ye ufak tefek fiş girişlerini öğretiyordum,  evrak düzeni için fişleri sıraya koyuyordu..
Daha önce yalnız başına hiç bir yere gitmemişti..
Bizle çalışırken dosya takibi için Sirkeci'ye tek başına gidip gelmişti..
Bu ilk deneyimi için her yolu ve güzergahı tarif edip O'nu cesaretlendirmiştik..
Bir gün bana başını açıp saçlarını göstermişti.. Sapsarı beline kadar lüle lüle saçları şahaneydi.. 

Sevgi evleninceye kadar bizimle çalıştı. O'nun düğününde Hamit'le Ben ailedenmiş gibi bulunmuş, tüm akrabaları tarafından tanındığımızı orada gördüğümüz ilgiden anlamış ve şaşırmıştık..
Daha sonra bizi ziyarete gelmişti... Kızımız gibiydi.. sonra Almanya'ya gittiler.. izlerini kaybettik..

O zamanlar Devlet Daireleri şimdiki gibi değildi.. Bekleme, sıra alma cihazları yoktu. Sabah erkenden gidip kuyruklara giriyordum, öğlene kadar bile sıra gelmemiş oluyordu. Öğlen yemeğinde sıra dağılıyor, yemekten sonra tekrar sıra oluşuyor, sıralar karışıyordu..  Kim kime dum duma...

Ticaret Sicili'nde, sermaye artışlarında işlemi onaylanan şirketlerin listesi bir masanın üzerine bırakılıyor,   50 kişi listeyi tarayıp kendi şirketlerinin isimlerini arıyordu.. Elden ele çekiştire çekiştire listelerin sayfaları birbirinden kopuyor,  bir bilgi edinebilirsem bayram havası yaşıyordum..

Bu bekleyişler sonunda  "... eksik olduğundan işlem yapılamadı"   denmesi kadar üzücü bir şey yoktu.. Çünkü bu durum  bir daha geleceksin anlamına geliyordu.. 

Ya da listeleri binanın camlarına yapıştırıyorlardı, bu şekilde içeri girmeden herkes alfabetik olarak dizilen bu listelerden şirketlerini bulabilirdi.. Ancak bu da işe yaramıyordu... Çünkü binanın pencereleri kaldırım seviyesindeydi.. Listeleri incelemek için eğilmek, hatta yerlerde sürünmek gerekiyordu :))  Camlar da leş gibi kirli olduğundan listeleri okumak çok zordu..

Ya da içeride işlemi onaylanan şirketlerin isimleri mikrofondan okunuyordu.  Alfabetik olarak okunduğundan eğer şirketin ismi  P-T-V-Z  harfleriyle başlıyorsa saatlerce bekleyeceksiniz anlamına geliyordu..

Bir ramazan günüydü.. yine bu kurumlardan birinde tam da bana sıra gelmişken memur ellerini oğuşturup "iftara az kaldı.. paydos vakti geldi, diğer işlemler yarına kaldı"  demişti..  Saate baktım daha 4:30 du..  "ama mesainiz henüz bitmedi"  dedim..  Şimdi hatırlamak bile istemiyorum..

Her işlem için dosyanın arasına ufak tefek işlemin durumuna göre bir para konuyordu. Bu işlem "benim memurum işini bilir"  diyen Turgut Özal'ın döneminde normal olmuştu..  Vergi Dairesi'ne evrak verirken bayan memur  bana dönerek  "ne getirdin?  kopya kağıdı istemiştik iki haftadır gelmedi"  diyor..  götürdüğüm kopya kağıtlarını az buluyor, azarlıyor, surat ediyor, işimizi görmüyordu..

Şimdiye kadar profesyonel şirketlerde çalışmışım.. herkes işini yapar, sorumlulukları vardır..  müşteri memnuniyeti esastır.. mesai kavramı bir iş disiplinidir..  yönetici elemanların performansından sorumludur..  falan gibi kavramlar devriliyor yerine içine para konulan dosyalar, birbirinin önüne geçmeye çalışan kuyruklar, zaman kaybettiren saçma sapan sistemler,  
elemanına laf söyleyemeyen yöneticiler geliyordu..  

Gerçekten de bir elemanı yöneticisine şikayet etmek mümkün değildi.. Müdür memurdan çekiniyordu.. devir torpil devriydi..  Hemen başka bir memura gönderiyor, bu arada sizi ortalıkta dolaşırken mimliyorlardı.. Bir dosyada hata ve eksik bulmak çoook kolaydı..
 "bugün git yarın gel"  sistemi vardı..

Devletle tanışıyordum.. :(


Bu vesile ile ;
23 Nisan Ulusal Egemenlik  ve  Çocuk Bayramımız Kutlu Olsun..