Herkesin sevgisini istediği gibi ifade ettiği gün..
Eşe ya da sevgiliye verilen içinde sevgi mesajları, aşk şiirleri yazan kartlar..
Kalp şeklinde kutulara gizlenmiş hediyeler...
Çikolatalar..
Çiçekler..
Başbaşa yenilen yemekler..
Sevgiyi söyleme günü...
Aslında çoğumuz Behçet Necatigil'in şiirindeki gibi yaşıyoruz.. O'nun bu şiiri benim hayatımın şiiridir.. Bir çok kişi tarafından seslendirildiği halde hepsini dinlemiş ama bir türlü hiç bir versiyonu beğenmemişimdir.... Bu şiiri ancak herkesin kendi iç sesinin anlamlı okuyacağını bilirim..
Şiir der ki ; Bitmeyen işler yüzünden kendimizi tam olarak ifade edemedik, sevdiklerimizin yanında olamadık.... Hep geriye dönük keşkelerimiz oldu.. Hele kaybettiklerimizin arkasından..
Henüz kaybetmediklerimiz için de nasılsa söyleriz daha çok zaman var diye düşünürüz..
Kim bilir en son ne zaman birine O'nu sevdiğimizi söyledik.. Ya da bize en son ne zaman söylendi?
Aslında bir bakışımızla sevgimizi anlatmak mümkünken maalesef kalbimizi dolduran tüm duygular kalbimizde kaldı.. söyleyemedik.... birlikteyken daha çok sevgiyi ifade etmek yerine daha çok acı, endişe, can sıkıntısı, öfke, korku, hayal, kırıklığı, üzüntü paylaştık..
Son zamanlarda kutlamalar, sevdiğini söylemeler, üzüntüler, korkular, ağlamalar hazır işaretlerle yapılıyor.. Artık duyguları ifade etmek çok kolay..
Şairin bahsettiği " bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi" dizesindeki bakışları listeden bulabilirsiniz.. sizi en iyi ifade eden yüzü ekleyebilirsiniz..
Ancak bu sizin bakışınız mı? Sizin yüzünüz mü? bunları gören kişi yanağınızdan öpebilir mi?
Biz aslında sevgimizi söyleyecektik.. Bunun için uygun bir geniş zaman bekliyorduk...
Telefonlarımızda ayda 5-10 saatlik konuşma paketlerimiz, kontörlerimiz olduğu halde harcayamadık. Bir iki satır el yazımızla yazıp postalayamadık.. Tüm yazılar bilgisayar klavyesi karakteri oldu.. Kimseleri el yazısından tanıyamadık.. Bir duyguyu damlayan gözyaşlarıyla dağılan mürekkeplerden anlayamadık.. Ucu yanık mektuplar gönderemedik.. Kimsenin saçlarının telini mektup zarflarında saklayamadık..
Her şey o kadar herkesin gözü önüne serildi ki romantik olamadık.. Gizli çekmece, özel anlar.. yok oldu.. yenilen yemekler, içilen içkiler, gidilen mekanları gösteren fotolar anında paylaşılıverdi.. üstelik bunların altına sevgiliye söylenen sözler de eklendi, sevgili yanındayken.. Hatta bu anları paylaşabilmek için ortam bozuldu, kelimeler yarım .. gözler cep telefonlarında asılı kaldı..
Kendimizi samimi şekilde ifade etmek yerine, hazır cümleler, hazır sunumlar, hazır kartlar gönderdik.. Üzerine başkaları tarafından yazılmış cümleler döşeli kutlama kartları kolayımıza geldi.. Postaneye gitmeden, hiç uğraşmadan sosyal paylaşım sitelerinden gönderiverdik. Sevgiliye özlemimizi herkes duysun, bilsin istedik..
Sevgimizi söylemek giderek sıradanlaştı. Herkes birbirine aynı cümleleri söyler oldu.. Aynı mesajlar birkaç kişiye aynı anda aynı şekilde ulaştı. Kişisel bir farklılık yaratmaya gerek kalmadan, bir kaç özel duygu eklemeden, anlam katmadan dijital kutlamalar yaptık.
Hatta ölen yakınlarımıza, hiç sosyal ağları kullanmayan annelerimize bile buralardan sevgi mesajları gönderdik.. Herkesler bu mesajları okudu ama aslında mesajlar maalesef yerine ulaşmadı.
Dijital sayfalarda asılı kaldı.. Kimsenin gözü yaşarmadı..
Kimsenin kalbi daha fazla çarpmadı.. Acaba duygularımız içimizde mi kaldı??
Nerden bilebilirdik yılların bu kadar çabuk geçeceğini..
Oysa biz dijital ortamlarda her şeyi bu kadar çoğaltmış ve hızlandırmışken giderek yalnızlaştık.
Daha çok paylaştığımızı zannederken aramıza mesafeler koyduğumuzu anlamadık..
Vermeyi unuttuk.. elini tutmayı, omuzuna dayanmayı, göz yaşını silmeyi, sevgimizi söylemeyi, duygularımızı ifade etmeyi unuttuk..
Kalbimizin gizli bahçesinde açan çiçekler vardı.. bunları ya vermeye az bulduk ya da vakit olmadı..
Sevgilerde..
|