İlkokula başladığım zaman bazı şeylere zor adapte olmuştum.
Bir kere küpelerimi çıkarmak zorunda olmaktan çok üzgündüm.
Unutkandım.. Öğretmenin bir sonraki derse istediği fasulyeleri evde unuturdum. Allahtan evimiz hemen arka sokaktaydı da gider hemen alıp gelirdim. Fasulyelerle sayı saymayı öğrenirdik. Cumartesi günleri de okula gidilirdi..
Genellikle çalışkan öğrencilerin göğüslerine iğnelenen kırmızı kurdele sahibiydim :)) İlkokul öğretmenimi çok severdim. Güzel, bakımlı ve gençti. Masa örtüsü almak için tuhafiyeye giderken elini omuzuma koymuştu da bu ilgi ve güzel duygu yıllarca hatırımda kaldı..
Buna rağmen karneme "unutkanlığının önüne geç" yazmaktan da vazgeçmedi.. Süper tespit..
İlkokul 4. Sınıf Karnem
Yıllarca orada burada eşyalarımı unutup kaybettim.. yüzüklerimi, saatlerimi misafirliğe gittiğim evlerde unuttum, defalarca arabaya benzin almayı unuttum yollarda kaldım :))
Bu unutkanlığımın yıllarca önüne geçebilmek için ajandalar kullandım.. yapılacak işler, gün planları, aylık ve dönemlik takvimler hazırladım ve her şeyi not aldım..
İlkokuldaki Nursel Öğretmenim rahatsızlanınca geçici bir öğretmen derslerimize gelmişti. Bu erkek öğretmen çoğunun babasını okula çağırıp kendisine destek istiyordu.. Hem de ne destek ! Babamdan kömür istemişti :(( Biz zaten kendi evimize zor kömür alıyorduk, tabii ki Babam bu isteği yerine getirmedi. Ara dönemde karneme Matematik dersim Zayıf geldi :(( Nursel Hoca döndüğünde notumu görünce şaşırmıştı..
İlkokul 2. Sınıf Karnem
İlkokul yıllarımda 1970'de ben 5. sınıfa devam ederken Sağmalcılar'da büyük bir kolera salgını çıkmıştı. Çeşme sularına karışan pis sular nedeniyle mikrop hızla yayılmış ve hastalanan sayısı her geçen gün artmıştı. Gece gündüz ambulans sirenleri duyuyorduk.
Evlerimizde tuvaletler dezenfekte ediliyor, gelen gidenin üzerine babam filit sıkıyordu.. Koleradan ölenler kireç kuyularına atılıyordu.
Çiğ sebzeler sirkelerle yıkanıyor, sular kaynatılıyordu. Okulda da önlem alınmıştı. Sınıfın girişine dezenfektan bir kova su konuluyor, öğrenciler sabah gelince ellerini bu kovaya sokup çıkarıyordu. :(
Gece-gündüz ambulans sirenlerinden annemin morali bozulmuş, ben dayanamıyorum demiş ve eşyalarımızı toplayıp 4-5 gün Bakırköy'de oturan teyzeme gitmiştik. Bu sürede 5 gün okula devam etmedim. Sonra hayat normale döndü, salgın önlendi.. Bu günlerce Kolera korkusu yaşatan semtin adı olan Sağmalcılar silindi Bayrampaşa adı konuldu.
İlkokulda her sene 23 Nisan 'da gösterilere katılırdım. Bunlar için gereken kıyafetleri annem elleriyle diker, hazırlardı. Aşağıdaki tüm kıyafetlerimi annem dikmiştir. En sağdaki de krapon kağıdından dikilmiş bir elbisedir :))
Bu anlamda çok faal bir öğrenciydim, etkinliklere katılmayı severdim. Bu fotoğraflardan birini Lale Fotoğraf Stüdyosu vitrini kaplayacak şekilde büyütmüş ve sergilemişti. Annem de sesini çıkarmamıştı.
Ortaokul yıllarımın bir kısmı barakada geçti. Metalden yapılmış sıra sıra barakaların bulunduğu yer mahallemize uzaktı. Yine de kızlar birleşir 4-5 kişi birlikte yürüyerek giderdik. Sınıflarda soba yanardı. Kışın teneffüse çıkacak yer yoktu.. Barakalar büyük bir arazide kurulmuştu. Derslikler bir bina içinde değildi ki... Kapıyı açınca sokağa çıkmış oluyordun.
Daha sonra ortaokul olarak bina büyütüldü ve yine bizim ilkokul binamızda okumaya başladık. Ortaokulda arkadaşlarım olmuştu.. Samimiyeti ilerlettiğimiz arkadaşlarımla stüdyoya gidip fotoğraf çektirmiştik :))
Leyla- Necla- Adalet- Ben
Ortaokul öğrencilik yıllarımın en başarılı dönemiydi. Daha okula başlarken sınıflar anons edilirdi. İlk günden anons edilen ismimi herkes ezberlerdi.. Arda Mayda.. Yıllarca adım soyadım birlikte söylendi.. Gençler laf atacaklarsa "Arda Mayda geliyor" diye konuşurlardı :))
Ortaokul'daki Fen Öğretmenim Zeki Biricik Bey derslerde bana takılır, "Arda Mayda haydaaa gel bakalım tahtayaaa" diyerek neredeyse her ders beni tahtaya kaldırırdı.. O yıllarda İstanbul Radyosu'nda tef çalan "Atilla Mayda'nın nesi oluyorsunuz?" sorusu çok sorulurdu..
O yıllardaki Öğretmenlerimiz bambaşkaydı. Türkçe ve Sosyal öğretmenlerimiz Avrupa ülkelerini görmüştü. Aynı zamanda Okul Müdürü olan öğretmenimiz yabancı ülkelerin temizlik anlayışını ve oradaki yaşamı bize anlatırdı. Anlattığı hikayeler bugün bile aklımdadır. Gerçek Öğretmendiler..
Ortaokul'da her sene bilgi yarışmaları yapılır ve ben de sınıfı temsilen bu yarışmalara 4-5 arkadaşımda birlikte katılırdım. İngilizce Öğretmenim böyle bir yarışmadan sonra bizim ekibe kitap armağan etmişti. Böyle bir hediyeyi düşünmesi ve kendi cebinden harcaması o zamanlar ne müthişti.. Aziz Nesin'in bu kitabını defalarca okumuşumdur..
41 yıl boyunca kütüphanemin en değerli kitabı olarak baş köşede yerini almıştır..
Yıl sonlarında okulun karne dönemlerinde ofise yardımcı olmak üzere Öğretmenim beni görevlendirir ve karne notlarını defterlere geçirirdim. Böyle zamanlarda derslere girmezdim. Bir keresinde Öğretmenim "Hadi Arda belki de mezun olunca bizim okulda çalışırsın" demişti de Okul Müdürü "Canım niye öyle söylüyorsunuz! Belki de okuyup çok daha iyi işlerde çalışacak" demişti..
Bu yıllarda radyoda öğrencilere yönelik "okul saati" programları olur, bir abi ve ablaya soru soran çocuklar olur, bir çok konu bu şekilde işlenir, program şarkılar, bilmecelerle devam ederdi.. bu muhteşem radyo programını ilgiyle dinlerdim. Öğretmenlerimiz de okulda "kim dinledi" diye sorarlardı..
Abim benden 7 yaş büyük. O yıllarda ben ortaokuldayken abim de Lise son öğrencisi.. Akordiyon çalıyor. Ben de O'nun bana öğrettiği notalarla akordiyonu zor açıp kapayarak 2-3 parçayı basit şekilde çalmayı öğrenmiştim.
Hatta o kadar ki bu kocaman müzik aletini bavul gibi çantasıyla okula kadar taşımış ve müzik öğretmenime sınıfta çalarak dinletmiştim.
Yıl sonu müsameresinde de bana 2-3 parça çaldırmıştı. :))
O yıllarda ezberlediğim şarkı notalarını hiç unutmadım.
Sol-la-la-la-la-la-la-fa sol-sol-sol-mi-fa-fa-fa.. :))
Resim yapmayı çok sevmeme rağmen zaman ayırmaz sona bırakırdım. Akşam olunca uykum gelir resmi yapmaya üşenirdim. Eeee yapmadan da olmaz... Abim şahane resim yapardı.. Ben erkenden uyurken O arkadaşlarıyla gezer tozardı, geç gelirdi.. Hemen bir not yazıp O'na bırakırdım.
"Abi Cumhuriyetin İlanı konulu bir resim yapılacak, sabaha lazım" derdim.. Akşam kaçta gelirse gelsin resim sabah kalktığımda hazır olurdu.. Gece gelince oturup benim resmimi yapardı. Hiç de bir laf ettiğini, ya da yapmadığını hatırlamam..
Ben Orta son sınıftayken abim liseyi bitirdi ve Üniversiteyi kazandı. Fakat O'nun hayali bir yıl yurt dışına gidip yabancı dil öğrenmekti. Öyle de yaptı Almanya'ya gitti.. O'nun yokluğunda evimizin tadı tuzu kalmamıştı. Annem çok özlem çekiyordu. Ben sürekli abime mektup yazıyordum. En çok zarfın üzerine Deutschland yazarken gurur duyuyordum. Bu uzun yabancı kelimeyi hatasız yazıyordum :))
Abim giderken bir hatıra fotoğrafı çektirmiştik.
Bir de sonradan bir fotoğraf çektirip Abime gönderdik.. Annem ve Babam en hüzünlü hallerindeler..
Liseyi yeni bitirmiş bir çocuk. uzaklarda... bir de annemin abime düşkünlüğü.. evdeki bu değişik durum beni olgunlaştırıyordu. Annemi ve babamı gözlemliyordum. Her iki tarafın da fedakarlıklarını, duygusallıklarını, kızgınlıklarını, kırılımlarını gözlemliyor. mümkün olduğunca problemsiz olmaya çalışıyordum.. Bu gözlemler benim çocuk yetiştirmede önemli fikirler elde etmemi sağladı. Roller arasındaki dağılımın dengesini keşfettim..
Babam yokluk zamanımızda ev yapıp borç öderken, bir yandan da çocuğunu bir yabancı memlekete dil öğrenmeye gönderecek kadar fedakar ve vizyon sahibiydi.. Annemse "ne gerek var, tek başına, bilmediği yerlerde ne yapacak, okusun burada" diyordu, ayrılık ateşten gömlekti..
Neyse ki annemin dengesini bozan bu yokluk çok uzun sürmedi, abim bir yıl sonra döndü..:)) O zamanlar en zor şey haberleşme olmamasıydı. Sadece mektuplarla konuşuyorduk. Ne zormuş.. bundan dolayı o eski hasretleri anlamak mümkün değil..
O zamanlar Ortaokul bitirme sınavları vardı. Her yıl sınıf geçmiş olsanız da bu son sınavdan geçmek gerekirdi.. Abimin yokluğunda kafamın karıştığı dönemde bir dersten ikmale kaldığımı hatırlıyorum. Bütünleme sınavlarına kalmıştım da sınavda kafamı kaldırıp kimselerin suratına bakamamıştım. Biri beni görür de "Aaaa senin burada ne işin var? Kaldın mı?" diye sorar diye çok sıkılmıştım..
Lise bambaşka bir ortamdı.. Büyümüştük.. Ortaokuldan arkadaşım Sevgi ile aynı sırada buluştuk.. Liseyi bitirene kadar da hep yan yana oturduk ve bütün suçları birlikte işledik :))
Ne mi yaptık? Okul kırdık (göz muayenesi için :)), şiirler yazdık, şarkılar dinledik, gözümüzü kapayıp hikayeler anlattık, mektuplar yazdık, ders sırasında güneşin batışını seyrettik, kopyalar çektik..
Büyüyorduk.. ilgi alanlarımız artıyor ve derslere olan ilgimiz azalıyordu :))
İşte bunun kanıtı olarak Lise 2 karnem..
Sınavlarda yan yana oturan iki kişiye gruplara ayrılarak farklı sorular sorulurdu. Biz bir keresinde cevapladıktan sonra Sevgi'yle kağıtları değiştirdik. Benim kağıdım onda onunki bendeydi, aynı sırada oturuyoruz. Bildiğimiz soruları cevaplıyoruz. O sırada hoca boşalan sıralara dağıtım yaptı. Beni farklı sıraya oturttu. Kağıtlarımız birbirimizde kaldı :)) Ne heyecan yaşamıştık.. Kalkıp veremiyoruz.. Benim kağıdımda isim yerinde Sevgi yazıyor, O'nunkinde Arda... En iyisi birlikte peş peşe kürsüye gittik ve kağıtlarımızı üst üste bıraktık.. Ben zar zor 50 alırken Sevgi zayıf almıştı..
Abim de evde kopya hazırlardı. O Pertevniyal Lisesi'nde okuyordu ama kopya hazırlarken de çalışmış oluyordu. Küçücük kağıtlara yazardı.. Ben hiç öyle yapmadım..
Coğrafya dersinde kurşun kalemlere iğneyle yazarak, cebirde defter açarak, tarihte formanın eteğine kağıt iğneleyerek her türlü yöntemi denemiştim.. ben kopyacıydım.. Cebir dersinde de kopya çekilir mi? Evet..
Bir keresinde kopya çekerken soruyu tamamlayamamıştım. Hocam sınav sonuçlarını okurken 60 aldığımı söyledi.. Ama dedi "bir soru yarım kalmış, şimdi tahtaya gelip tamamlayabilir misin?" Rezillik.. "Hayır Hocam tamamlayamam!" dedim.. "Şimdi bu notu veriyorum ama ayağını denk al, affetmem, sınava hazırlanıp gel" dedi.. Hoca sınav sırasında sınıftan çıkar, bir kaç dakika sonra gelirdi. Bu arada herkes kopya çekmeye çalışırdı..
Kopya çektiğimin anlaşılmasından sonra bir daha yakalanmayı göze alamazdım. Hocayı şaşırtmam lazımdı. Hemen abime gidip cebirde takıldığım yerleri çalıştırmasını istedim.. Denklemleri şıkır şıkır çözüyordum.. Yazılı günü geldiğinde sıranın gözünü lüzumsuz kağıtlarla doldurdum :)) Hoca bir süre bizim sırada oyalandı, kağıtları inceledi.. bir şey yoktu :)) O yazılıdan çok yüksek bir not almıştım.. Problem çözmenin zevkine varmıştım..
Kimya dersinde de bir gün yazılı olacağımızı öğrendik. Hiç çalışmamıştık, dersi kırıp Sevgi'yle göz doktoruna gittik :)) O günden sonra benim gözlüğüm 0,75 miyop oldu..
Kimya derslerimize geçici olarak gelen genç öğretmen beni kopya çekerken yakaladı ve sınav kağıdımı iptal etti, zayıfı bastı, sınıftan dışarı çıkardı.. ayyy çok utanç verici..
Birkaç gün sonra koridorda giderken O'nu gördüm, başım eğik!.. Bana seslendi, yanına gittim.. "Arda yaptığım sınavda tüm sınıf çok kötü puan aldı. Sınavı tekrar edeceğim.. bu sefer lütfen çalış" dedi.. "Tabii hocam" dedim ama bu anı hiç unutmadım. Çalışıp geçtim.. Beni utandıran bu davranışını da her zaman takdirle hatırladım..
Liseyi düşe kalka bitirdim.. ama içi dolu dolu 3 yıl yaşadım.. Bazı hocalarımız "Türkiye'de sınav kazanma şansınız çok az" diyerek moralimizi bozsalar da sınıfımız Üniversite sınavlarında çok başarılı oldu.
Lise sonda 6 Fen A sınıfımıza bir şiir yazmıştım. Bunu teneffüslerde tahtaya yazardım..
Yine yıl sonu müsamerelerinden birinde Bulvar Sineması'nda
"Sınıfımızın Siyasi Durumu" adlı şiirimi okurken..
Lisede sürekli geceleri TRT FM de yabancı müzik kuşağını dinliyor, odamın duvarlarını
SES Dergisinin Posterleriyle süslüyor, şiirler yazıyordum.
Şiir ve Hatıra Defteri olarak iki deftere matbaada ismimi yazdırmıştım..
Tuttuğum hatıra defterimi kaybetmiştim.. yıllar sonra buldum.. Hikayesi için tıklayın..
Ben ve Sevgi
Sevgi'yi mezun olduktan sonra kaybetmiştim.. ama benden kaçamadı.. O'nu buldum..
Övünülecek bir şey değil elbette.. çalışmadan sınıf geçilir mi? geçilmez elbet.. ama öğrencilik hatırası da hiç mi olmaz insanın :))
Yıllar sonra Avon'da bu hikayelerimi anlatırken yöneticim kızarak "anlatma bunları, ayıp" derdi.. Bana hiç dokunmaz.. Kopya çekmek, dersi kırmak, dersi kaynatmak, Öğretmenlere lakap takmak tatlı öğrenci anılarıdır.. Kimi bunları hiç denememiştir, kimi de denemiştir.. Hepsi bu.. yoksa Hababam Sınıfı filmleri yıllarca seyredilir bu kadar sevilir miydi?