Eczacıbaşı'nda bir çok dost edindim.
Bazı samimi arkadaşlarım oldu ve onlarla yıllarca hiç kopmadık..
Bu dostlarımdan biri Menend..
Menend sanatın neredeyse her dalına ilgiliydi. Sürekli kitap okur, sinema ve Tiyatroyu takip eder, oyuncu ve yönetmenleri tanırdı. Değişik bakış açılarına sahipti, bazı konulardaki düşünceleriyle bana hep başka pencereler açardı. Farklı bakış açılarını keşfeder, O'nun anlatımından hiç tanımadığım bir çevreyi dinler anlamaya çalışırdım..
En yakın arkadaşımdı.. İş saatlerinde molalarda zaten birlikteydik ve sohbet ediyorduk ama iş dışında da birlikteydik. Birlikte ne mi yapıyorduk?
O zamanlar Şehir Tiyatroları'nda ilk kez düzenlenen Gençlik Günleri'ne beni Menend götürmüştü. O'nunla bazı gösterimlere ve oyunlara birlikte gitmiş, Murathan Mungan'ın Yıldırım Türker'in isimlerini o zaman duymuştum..
İlk kez katıldığım Murathan Mungan'ın yönettiği "Gençlik ne zaman biter?" tartışmasının bitiminde Murathan Mungan beni İstanbul Radyosu'na davet etmiş ve bir kısa röportaj yapmıştı. Birkaç gençle birlikte katıldığımız bu program daha sonra İstanbul Radyosu'nda yayınlanmıştı. Programın yayınlandığı Cumartesi günü işyerinde radyodan birlikte dinlemiştik..
Bazı günlerde ise birlikte alışverişe çıkıyor, Şişli'de tüm pasajları dolaşıyor, alışveriş yapıyorduk. Bir örnek gömlek almışlığımız da olmuştur :))
İşten erken çıktığımız için çoğunlukla saat 15:00 ten sonra Mened'in Levet'teki evine gidiyorduk. Menend ya fincanda çay yapar içer sohbet ederdik, ya da yemek hazırlar akşam Hamit'i de davet eder yemek yerdik. Gürcan'la da çok iyi anlaşırlardı..
Değişik sunumlar hazırlar, yemekleri farklı şekillerde tabakta sunar, kadehlerde şarap ikram ederdi. Koyu bir Beşiktaş taraftarı olduğu ve futbolla da ilgili olduğu için Hamit'le sohbet ederlerdi. O zamanlar Metin-Ali-Feyyaz dönemiydi.. :))
Bazı hafta sonlarında buluşur arkadaşlarımızla birlikte gezilere, denize birlikte giderdik. Bazı buluşmalarda çeşitli kelime oyunları oynardık.. Bir akşam tüm arkadaşlar Çiçek Pasajı'na gitmiş, bira bardaklarına küller, gül yaprakları atıp içmiş, yollarda yürürken, kol kola girip şarkılar söylemiştik. Sonra Menend'in evinde içtiğimiz kahveyle geceyi noktalamıştık..
Eczacıbaşı Serum Fabrikası'nın bahçesinde öğle tatillerinde spor yapmak da onun fikriydi. Koca fabrikada ikimizden başka erkek arkadaşlarla futbol oynayan, koşu yapan bayan yoktu.. Bu anlamda bana öncüydü, istediğimiz şeyler için üşenmiyor, katılımcı oluyor, eğleniyorduk..
Bizim futbol takımlarımız çeşitli bölümlerin mühendislerinden oluşuyordu..
Haybegücü ve Koftispor..
Menend'in bir hayali de mavi yolculuğa çıkmaktı. O zamanlar için çok pahalı olan bu tura çalışan olarak katılmayı organize etmişti. Teknede çalışacaktı ve bedava tatil yapacaktı. Ailesi istemediği halde onları ikna edip bu tura katılmıştı. Onun hayat karşısındaki tercihleri ve bakış açısı benim kafamı açıyordu. Bana hayal ettiklerim için cesaret veriyordu..
Tam da o dönemlerde daha çok kitap okumaya, daha çok film seyretmeye, tiyatrolara gitmeye başladım. Tüm entellektüel gelişmeleri, sanatçıları takip eder olmuştum. Menend bu anlamda eğilimlerimde büyük fark yaratmamı sağlamış ve bana pusula olmuştur..
O'nunla tanıştıktan sonra dinlediğim Cohen şarkılarının sözlerini sözlükten kelime kelime çevirmeye varan bir merak uyanmıştı bende..
Cohen'in beni o günlere götüren şarkısını dinlerken yazımı okumaya devam edebilirsiniz.!
Dance Me to the End Of Love
Şimdi şirketlerde kullanılan "değişimin mimarları" diye anılan kişiler vardır. Menend de benim hayatımda bakış açısıyla ve ilgi alanlarıyla o yıllardaki değişimimin mimarı olmuştur.
Ancak bir kaç yıl birlikte çalışabilmemiz mümkün olabildi. Menend Eczacıbaşı'ndan ayrılarak Henkel'e geçti. İş değişikliğinden sonra seyrek de olsa görüşmeye davem ettik.. Zaman içinde giderek mesafeler fazlalaştı.. Ben Erenköy'e taşındım, O ev değiştirdi..
Ev değiştirmeden önce O'nu eski evinde bir gün Hamit'le birlikte ziyarete gitmiştik. Bir gün Levent'ten geçerken ansızın kapısını çaldık.. Kapıyı hasır şapkalı, gür ve inanılmaz güzel sesli, ilginç kıyafetli bir bey açtı.. Tuncel Kurtiz..! Şaşırdık.. Menend evde yoktu.. "isterseniz içerde bekleyin" dedi ama "biz daha sonra yine uğrarız" deyip ayrıldık..
Menend, Tuncel Kurtiz'le evlendi ve Kazdağları'na yerleşti. Hayallerinin peşinden gittiler..
Sonrasında onları kardeşi Erhan'ın nefis yemekler yaptığı Zeytinbağı 'nda ziyaret edip konakladık. Kaz Dağları'nın eteklerinde sohbet edip, mis gibi yemekler yedik.
O akşam Tuncel Kurtiz'le kelime oyunu oynadık. Kelimeleri uydurmayalım ya da söylenenlerin var olduklarını bilelim diye yanına Türk Dil Kurumunun kalın sözlüğünü de almıştı :))
Tuncel Kurtiz ertesi gün bizi Kaz Dağlarında yürüyüşe çıkarmıştı. Yanımızda köpeği, nasıl da günlük hayatına hayran, yüksek bir enerjiyle yaşıyor, kendi topraklarını ne çok seviyordu. Hayat hikayesi, anıları.. dinlemekle bitmeyen hikayeleri.. ne dolu bir hayattı...
ve Menend'i ne çok seviyordu..
Sabah erkenden açan kabak çiçeğini toplamak.. havayı koklamak.. bir memleket özlemiydi.. yılların acısını çıkarıyordu.. Bize de arka bahçedeki kabak çiçeklerini göstermişti..
Menend en mutlu olacağı kişiyi bulmuştu. İstanbul'da bir gece yine Menend'in evinde birlikte yemek yerken Tuncel Kurtiz kendisinin ne şanslı olduğunu ve Menend'i tanıdığını söylüyor ve sürekli sevgisini ifade ediyor, şiirler okuyordu..
Aynı şeyleri yıllardır ben de hep söylüyorum.. aradan yıllar geçse de, görüşmek zor olsa da, Menend benim can dostumdur.. O'na olan hislerim yıllardır hep aynı canlılıkta kaldı.
Benim için çok değerlidir... farklıdır..
Her ne kadar evli ve çocuklu olsam da genç sayıldığım 30 yıl önce, kendimi anlamaya, hayatı tanımaya çalıştığım 1980'li yıllarda böyle bir arkadaşım olması ne şans..
Bu tatilde ona uğramadan geçmeyecektim ama Tuncel Kurtiz'in ölüm yıldönümü nedeniyle başı kalabalıktı, sonra görüşelim dedik.. Pek yakında görüşeceğimiz günü özlemle bekliyorum..