Yeniköy'de Hayat




Yeniköy keyifli bir yerdi, işime çok yakındı rahatlıkla gidip geliyordum. Ulaşımı her yere çok rahattı.. Şişli'den minibüslerle rahatça eve dönüyordum.. Servis çok yakınından geçiyordu. 

Eczacıbaşı'nda tek tatil günüm Pazar olmasına rağmen hafta içinde dolaşıyor,  tek tatil günümde de evimizin bulunduğu bölgenin... Yeniköy'ün tadını çıkarıyorduk. 

Pazar günleri genellikle sabah kahvaltısını bir sepete hazırlayıp, termosumuzu çayla doldurup Emirgan Korusu'na giderdik.  O yıllar Emirgan Korusu bizim her daim uğrak yerimizdi




Hamit'in Lise'den arkadaşı Vedat o zamanlar evli değil. Nereye gitsek birlikte organize oluyoruz..  "Hadi gel   "Emirgan'a gidelim"  demişiz..   O'da Eyüp'ten kalkıp gelmiş.. Sinemalara, etkinliklere, denize, pikniğe.. her yere birlikte giderdik.. 

Hamit'in diğer arkadaşları Nuri, Murat, Tuğrul.. hepsi yeni evlenmişlerdi. Bu yüzden aileler çok sık buluşur, sürekli  Kavak'taki  Yedigün Balık Lokantası'na giderdik..

Geçen yıl  Bayrampaşa Forum'da bir balıkçıda  yemek yerken Yedigün'deki garson beni tanıdı da "hiç değişmemişsiniz"  dedi.  Tam 30 yıl geçmiş.:)) .  O günleri andık, hepimizi hatırladı.. o kadar sık giderdik yani..  Nereden nereye...

Balık yediğinde Gürcan eve dönüşte mide bulantısı yaşardı. Sonraları doktorumuz balığa alerjisi olduğunu söylemişti.. Zamanla hepsi geçti ama hala balık yemeyi sevmez...






Gürcan'da Yeniköy'deki bu hayatın bir parçasıydı.  O'nu pusetine oturtur İstinye'ye kadar yürürdük.. 


Bu  yürüyüşlerden birinde Gürcan'ın pusetinin tekerleği kaldırıma takılmıştı da pusetten fırlayıp kaldırıma kafasını çarpmıştı.  


Çok korkmuş, panik olmuştuk..  O zamanlar şimdiki gibi pusetler nerdeee??   basit bir pusetti. Ne emniyet kemeri vardı ne de bir güvenli yapısı..







Bazı sabahlar da Hamit'le eşofmanlarımızı giyer Yeniköy'den Tarabya'ya kadar koşardık.. O zamanlar yürümek spor sayılmazdı, daha çok koşulurdu..

Hatta Boğaziçi Köprüsünde kıtalar arası koşu yeni başlamıştı. Hamit'le birlikte  yine eşofmanları giyip, Anadolu yakasından başlayan koşuya katılmış ve ikimiz de koşuyu tamamlayarak madalya almıştık :))

Üstelik güzergah bayağı uzundu..  Şimdi farklı güzergahlar ve km. veriliyor. 
O zamanlar herkes aynı güzergahı koşuyor, birinci bitiren ödül alıyordu..

Koşu Güzergahımız


Köprü üzerinden  Beşiktaş,  Kabataş, Karaköy, Sirkeci, Sultanahmet..
Google hesabına göre 12 km. ediyor.. :))

Ne yazık ki hiç resmimiz yok.. Şimdi cep telefonları bile fotoğraf makinası.. O zamanlar fotoğraf makinaları kocamandı. Annemlerin antika makinalarını ben isteyip onlardan almıştım, kullanılmıyordu.. eskiydi ama işe yarıyordu. Filmleri bulunmuyor, film makarasını fotoğrafçıya sardırıyordum.  Göbeğe dayayıp çekiyorduk. Kutu gibiydi.. Bu yüzden her yere taşınmıyordu.  Yine de o yıllardaki birçok fotoğrafımızı bu makinayla çekmiştik. 




Yeniköy'de bazı akşamlar da İstinye'deki çay bahçelerine uğrardık.. Evimizin balkonu da açıklık ve geniş olduğundan balkon sefası yapardık.  Bu sefalar güzeldi de bir de cefa kısmı vardı.. 

Bir tatil dönüşü evde uyuyoruz.. Gece yatak odasının penceresine sert şekilde tak-tak-tak.. vuruluyor.  Ev dışardan merdivenliydi.. 

Camlarda demir var ama ses gece gece korkunç. Yüreğimiz hopladı..  Şöyle bir perdeyi araladım ki bizim ev sahibi hanım..  "size bir mektup gelmişti"  deyip elinde bir zarf sallıyor.. 

İnsan "Allah allah bu saatte mi verilir? ne acelesi var?" diyor ama içimizden konuşuyoruz, yüzümüzde gülümseme ve "Aaa çok teşekkür ederiz"... sözleri...  Gelen mektup ta hiç önemi olmayan bir posta..

Kirayı vereceğimiz her sefer Hamit'i oğluna gönderiyordu. Oğlunuz nerde?  "sahilde kayık boyuyor!!"..  Hamit sinirleniyordu..   "Ben kocaman adam küçücük çocuğun peşinden mi koşacağım"  diyordu ama mecburen gidiyordu. Yıllık kira artışları da bizi zorluyordu. Ev sahibimiz hanım Yeniköy'deki bazı zengin evlere gündelikçi olarak gidiyordu. Aile çok temiz ve çok çalışkandı ama hanımın anormallikleri vardı.. çok sinirli ve çok titizdi..

En son mantıksızlığı alt kat girişine bir demir kapı yaptırıp, bir kilit taktırmak oldu. Bize haber de vermemiş ilk gün kapıda kalmıştım da sinirden ne yapacağımı bilememiş, akşama kadar O'nun eve gelmesini beklemiştim. 

Yeniköy de yaşam sıkıntılıydı..  Sahilde türlü türlü yalılar..  Marketleri, manavları hep zenginlere göre ürün getirirdi ve fiyatları çok yüksek olurdu. Bizim sadece bir küçük bakkalımız vardı..  Alışverişi hep pazardan yapardık.. Kasapların fiyatları da yüksekti..





Bu alışveriş zorluğunun yanında ayrıca tepede oturduğumuz için sular çok kesilirdi. Haftada 2-3 gün su akardı, gerisini bidonlarla idare ederdik.  Zaten genel bir su kesintisi olurdu ve belli bir saatte verilirdi ama yukarılara su en son  gelirdi. 

Ev sahibimiz çok cahilce davranır canımızı sıkardı.. Ne zaman ne yapacağı belli olmazdı.. Her Bayramda seyranda kapısını çalıp elini öpmemize, sessiz sakin girip çıkmamıza, bu eve gelin gelmiş olmama  ve kirasını bir gün bile aksatmadan ödememize rağmen  kaba davranıyordu. 

O'nun tarzı buydu.. ailesiyle de böyleydi.. ama bize zor geliyordu..



Hakkını yemeyeyim.. ne zaman incir reçeli yapsa getirirdi.. ve şahane yapardı.. 

Kiracılık zor işti.. hiç bir zaman da başka bir eve çıkalım diye düşünmedik.. idare ettik..  taaa ki kooperatif evimiz yapılana kadar..

8 yıl bu evde, Yeniköy'de  oturduk..   İlk evimizdi..  Sonra bir daha kirada hiç oturmadık..