Ne Güzel Işim Vardı.. Kapandı.



Squibb İlaç'ta  çalışırken "artık buradan emekli olurum"  diyordum.. Hiç de öyle olmadı..

Personel Bölümünde 4 kişi maaşları hazırlıyor, işçilikleri hesaplıyor, tüm personel sorunlarıyla ilgileniyorduk. Ben her ay işçilik saatlerini döktüğümüz listelerle icmal hazırlıyor, mesai saatlerini çıkarıyordum.

O zamanlar maaşlar bankadan alınmıyordu.. Bankalar pek hayatımızda yoktu.. elden veriyorduk. Galiba zarfa koyuyorduk. Para sayma konusunda çok hızlanmıştım. Desteleri elime alıp, kıvırıp şakır şakır sayıyordum.. Kocaman sayfaları olan bordro defterlerine hesapları yazıp, ödemeyi zarfla yapıp imza alıyorduk.  Şimdiki gibi printerdan çıkan bordrolar ve hesaplayan bilgisayar programları yoktu. Her şeyi biz elle yapıyorduk..

Hamileliğim bu iş yerinde geçti. İşimi aksatacak bir şey hatırlamıyorum. Beni işe alan  Personel Müdürümüz Doğan Bey arada sırada bana tavsiyelerde bulunuyor, bana bu fabrikada gelecekle ilgili vizyon yaratmaya çalışıyordu. Bak sen üniversite okuyorsun.. bu bölümde senin geleceğin çok daha farklı olabilir.. her şeye ilgi göster, öğren.. diyordu..

Ondan öğrendiğim ve hiç unutmadığım bir tavsiyesi olmuştu. Eğer diyordu birgün biri bir şey sorar ve sen cevabı bilemezsen sakın   "bilmiyorum"   deme..  Bunun yerine  "hemen öğrenip size döneyim"  de..

Fabrikadaki herkes eğitimli ve konusunda uzmandı.. Çoğunluk benden büyüktü.. Personel bölümünde çalışmaktan dolayı herkesle iletişim kuruyorduk.  Ofisteki yönetici çalışandan sendika üyesine, işçilere, garson ve aşçıbaşına kadar herkesle samimiyetimiz vardı.  Çok hareketli ve canlı bir ofiste her konuda sürekli giren-çıkan arasında küçük bir ofiste 4 kişi hareketli çalışıyorduk.


Ayaktaki  soldan 4 kişi.. Dördüncü ben..


Ofisteki tüm masalar ve sandalyeler Amerikan tarzıydı ve orjinaldi..  Saldalyeler arkaya doğru yaylanırdı. Ofis makinalarında şimdiki gibi bir teknoloji yoktu.  Bilgisayar yerine her şey elle yazılır, çizilir, defterlere işlenir, arşivlenirdi..

IBM denilen koca makinalar daha sonra döküm alırdı. Bu cihazlar kocamandı ve kimsenin giremediği ayrı bir odası vardı. Faks henüz piyasaya çıkmamıştı..onun yerine teleks denilen cihaz kullanılırdı. Fotokopi icat edilmemişti :))




Yazıları çoğaltmak için  teksir makinası kullanılırdı. Bu teksir makinasının uzmanı olmuştum.  Şimdiki gibi Excel tablo oluşturmak kolay değildi..  Bilgisayar yoktu..  Bugün Excel'in kolayca yaptığı sütun ve satırları sayfaya sığdırma, tablo oluşturma işi çok zordu.. Önce mumlu kağıda hiç hata yapmadan çizgiler çizilir, kutuların içine daktilo ile ortalayarak yazılar yazılır ve teksir mürekkeplenerek çevirilir ve baskı yapılırdı. Bu tablo oluşturma işini çok severdim, satır ve sütunları cetvelle ölçer çizerdim.

Öğle yemekleri fabrikada pişer, aşçıbaşımız her yemeğe maydonoz koymaya bayılırdı.. Arkadaşlar  "bir gün sen ölünce mezarına maydanoz dikeceğiz" diyerek takılırlardı.  Gerçekten aşçıbaşımız yemek yaparken ölmüştü de "maydonoz" konusu hep gündemde kalmıştı.

Devir Sendikalar devriydi..  Haklarımızı sendikalar savunur, zam oranlarımızı ve diğer yan hakları büyük pazarlıklarla elde ederlerdi..  Bir ay tek bir ay çift maaş aldığımız günlerdi :))  Çok iyi kazanıyorduk.. (İşe giriş hikayem için tıklayın)..

Sendika temsilcisi işçileri hiç unutmam !..    Bölümdeki Şefimiz hep aşçıbaşını çağırır ve tembih ederdi.. "İşçiler mesaiye kaldıklarında hep et yemeği yap, iyi beslensinler, masraftan kaçınma"  derdi..  Bir gün sendika temsilcisi işçiler geldi ve "hep mesaide et yiyoruz.. içimiz kurudu.. biraz da sebze istiyoruz" demişlerdi..

Sendika ile çok muhatap oluyorduk, ben de öğreniyordum.. Bu yüzden üniversitede Sendikalar dersinde hiiiçç çalışmadan  95  almıştım..   Bilgiler bende yaşayarak öğrendiğim için hep kalıcı olmuştu..  bende ezber yoktu :))

Bu arada okula da gidemiyordum.. Evim Yeniköy'de, İşyerim Levent'te,  Çocuğum annemin yanında Bayrampaşa'da, okulum Aksaray'da... bu mesafeler fazla birbirine uzaktı..


Harita üzerinde evim, işim, okulum, çocuğum..



İlk zamanlar sınavlara girdim-çıktım.. İkinci sınıfın da bir çok dersini vermiştim ama ilerleyemiyordum. (Okulla ilgili yazım için tıklayın).. Sadece Bayrampaşa'ya gidip gelebiliyordum.  Zaten askeri darbe günleriydi.  12 Eylül'ün izleri yaşanıyor, sendikalar etkinliğini kaybediyordu.  Kazançlarımız da değişiyordu. Önce ikramiyelerimiz kalktı. 6 maaş ikramiye alırken 3 ayda bire sonra da yıllar içinde tamamen kaldırıldı. Oysa bu toplu paralar bir çok büyük tutarlı harcama için kolaylık sağlıyordu.

Squibb'i  Fako İlaçlarının sahibi  Kaya Turgut satın almıştı.. İşçiler grev sırasında bahçede bir köpeğe üzerinde Kaya Turguıt yazan bir tasma takınca O'da bu fabrikaya takmış, defterden silmişti..

Squibb Levent'teki bu değerli arazi üzerinden kalkacak ve Fako İlaçları ile birleşecekti.  Boşalan arazi üzerinde yeni binalar yapılacaktı..  Şimdiki haliyle Levent'teki Kanyon'un karşısındaydı..

Fako ile birleştiği için kadrolara ihtiyacı yoktu..   "Fabrikayı kapatıyorum"  dedi.. İlaçları üretmeye Fako'da devam edecekti..   Eyvahhh..!!

Bu haber kulaktan kulağa dolaşırken biz çalışmalara başlamıştık.  Tüm işten çıkarmalar bir günde olmadı.. Sürece yayıldı..

Çok acı dolu günler yaşıyorduk. Her gün belli sayıda işçinin kartlarını sabah erkenden, servisler gelmeden fabrika giriş kapısından  alıyorduk. Kartı olmayanlar Personel birimine !!   Sabah kartını yerinde bulamayan anlıyordu, bizim ofise girdiklerinde çıkışlarının olacağını öğreniyorlardı.. Gözyaşı dökenlerle birlikte biz de ağlıyorduk..  Her sabah herkes bugün mü gideceğim? endişesiyle işe geliyordu. Her gün vedalaşmalar devam ediyordu..

Ofisten Genel Müdür dahil tüm yöneticiler ve  işçilerden her gün 15-20 kişinin çıkışını yapıyorduk..  En son Personel Birimi kaldı. Bir gün Müdürüm Doğan Bey beni odasına çağırdı.  "Ben de gidiyorum" dedi.. Bölümdekilerin çıkışlarını sen yapacaksın,  en son sen kalacaksın..  seni  Fako'ya geçirmek isteyebilirler sakın kabul etme.. ben senin bu adamlarla böyle bir anlayışla çalışmanı istemiyorum"  dedi..

Tamam.. dedim.. söz verdirdi.  SÖZ dedim..  Önce yöneticimin, sonra bölümde çalışan diğer arkadaşlarımın çıkışlarını hazırladım.. Ofiste kimse kalmadı..  En son gün kendi kendime oturup bir işten çıkarma yazısı yazdım, çantama koydum.. Kendimi işten çıkardım.. Tüm bunları yaparken 23 yaşındaydım.

Doğan Bey'e sözümü tuttum.. artık işsizdim :((