Sydney-2



Sydney 'de tüm caddelerde flamalar asılı. Bunların hepsi bir etkinliği anlatıyor, reklamını yapıyor, duyuruyor.. Konsepti renkle de birleştirilmiş. Ayrı renklerle 5-6 ayrı tanıtım flaması  yapılmış. Biz gittiğimizde Darling Harbour Haftası vardı. Caddelerde Mor renk hakimdi..  Pazartesi sabahı bir baktık tüm flamalar sarı olmuş.. Lion King oyunu tanıtımı var.. Her yerde resimleri..  Bir etkinliği öne çıkarmak ve tanıtmak için harika bir araç.. şehri de güzelleştiriyor bence..




Darling Harbour'da gece dolaşırken karanlığın içinden ışıklandırılmıs Türk Bayraklarını gördüm.. Koca bir alanın etrafına sıralanmıs dalganıyorlar.. Allah allah ben rüya mı görüyorum ?..  dedim.. bir anlam veremedim.. Sonra tabelayı gördüm..  1-3 Mart arasında Anadolu Türk Kültür günleri düzenlenmiş.. Bir  alanda sergilenmiş.. Aslında biz de bu tarıhlerde oradaydık ama bilmiyorduk.. etkinlik bitmiş ama bayraklar hala dalgalanıyordu.. ertesi gün baktık, başka bir etkinliğin bayrakları asılı..

Pazar günü sabahın erken saatinde başlayan bir yol çalışması var.  Caddelerin bir şeridi kapanmış, yüzlerce değişik fonksiyonlu araç, mühendisler, yol çalışanları.. yollara önce hesaplar yapıp yazıyorlar.. tüm yollar, kaldırımlar hesaplama dolu..  Önce kazılacak yeri çiziyorlar.. sonra önünde testere gibi çarkı olan bir araç geliyor, o çizgi boyunca asfaltı kesiyor, kazıyor.. işçiler hemen ortaya çıkan asfalt taneciklerini süpürüyorlar.




Bir elektrik süpürgesi araç gelip asfalt parçalarını topluyor, kazılan yeri de süpürüyor. Yollarda bir tane taş parçası yok..  Kazdıkları yerde işleri bitince yine asfaltı kürekle döküp, sıkıstırma makinası ile eziyorlar..  sonra yine koca hortumlu elektrik süpürgesi.. sonraaa tazyikli su püskürtme makinası ile yol yıkama başlıyor.. her yere su dağılmasın diye kum torbaları ile suya yön verilmış..  adım adım ilerliyorlar.. işlerinin bittiği yerde yol pırıl pırıl.. Gece yarısına kadar çalışıyorlar.. günlerden pazar ;))  o zaman iş yapış biçiminden, kullandıgı makinalardan ülkenin gelişmişlik düzeyi anlasılıyor..

Pazartesi günü kalkıyoruz.. ne yol çalışmasından bir iz, ne de ortada kalan taş, toprak... pırıl pırıl..Yeni haftanın etkinlik flamaları da gece değiştirilmiş..

Bizim Silivri de İSKİ'ninr arıtım projesi var. Yol kenarında bir kulübe var, bir tabela.. ne olup bittiği belli değil.. aylardır işçi kulübeleri öylece duruyor, yollar kazılı, yol tek şerit... Hamit  " bu işçiler bu projeden emekli olurlar" diyor  ;))

Burada yol yapımında mühendislerin caddede toplantı yaptıklarını görüyorsunuz.. kıyafetleri, kaskları, kafalarında telsizleri.. inşaat makinaları..  bu makinalar akşam olunca bir TIR gibi araca sırayla biniyorlar.. hepsi bir anda gidiveriyor ;))

Hız sınırına bakar mısınız?  Öyle küçücük tabelalara yazmak yok !!  kurallar önemli..




Kurallar sadece trafikte yok tabiiki.  Buralarda  plajlarda sigara içmek kesinlikle yasak. Bu yüzden bizim plajlarımızdaki gibi kumla karışık izmarit durumu yok..  tertemizzzz.... Ayrıca içki içmenin de yasak olduğu belirtilmiş. Kaliforniya sahillerinde de aynı yasaklar vardı. Bu plajlar sizin yalınayak dolaştığınız, yerlere uzandığınız yerler, bizim plajda yürürken ayağımıza bir şey battığı çok olmuştur. Cam kırıkları, izmaritler.. (Sanırım bundan bizdeki plastik şezlonglar, havluyu sermeye içimiz elvermiyor)..

Bir de dalgalı okyanusa içkili hafif çakır keyif girmek var ki; amanın.. Buna göre önlem alıp kural koymuşlar. Şimdi birden sosyal medyada gördüğüm fotoğrafları hatırladım. Denizin içinde bir lastik, üstünde tahta.. üstünde rakı, iki kişi denizin ortasında kadeh kaldırıp içiyorlar. Gerçi içki denizde ve plajda yasak deseler bizimkiler ayağa kalkar o da ayrı dert..  Yok kardeşim plajlarda içki, sigara yok..

Deniz sadece limanlardan ibaret değil, araştırıp yakın bir plajına otobüse atlayıp gidiyoruz..  Buralarda çoğu otobüslerde binince bilet alabiliyorsunuz. Soför aynı zamanda tahsilat da yapıyor.. çok ülkede böyle..  biz de binince alırız diyoruz ama ayrı bir yerden almak gerekiyormus. Neden? çünkü siz turistik bir bölgeye gidiyorsunuz.. öyle aynı fiyata olmaz..normalde  biletler 1.90 dolar.. plaj son durakta.. son durağın bir öncesine kadar 1.90.-2.30 arası.. plaja giderseniz o durak  gidis dönüş kişi başı 10 dolar..  İşte turizm geliri.

Yaklasık yarım saatlik bir yolculuktan sonra upuzun sahili olan bir plajdayız.. Bondi..





Bana eski Florya plajını hatırlatıyor.. Eski demek zorundayım çünkü yerinde yeller esiyor.. Oysa Sydney'dekı bu plajın  gerisinde bir kocaman binada eski halinin resimlerini sergilemişler,  plaj ve  çevresi aynen duruyor.. tam 200 yıldır...  resme bakıyorsunuz aaaaa... bu bina da varmış, o da aynıymış.. şuradakı evler de aynen duruyor...  bir tek plajdaki arabalar ve mayolar değişmiş... insan bunları görünce içi acıyor... çocukluğum Florya ve Menekşe plajlarında geçti.. hep o günleri özlemle anıyorum..

Avustralya okyanus ortasında bir ada.. Kıyıları okyanusa açılıyor.. Deniz soğuk değil.. pırıl pırıl bir kumsal. incecik kumlar göz alabildiğince geniş ve uzun...  plaj bomboş.. öyle şemsiyeler, koltuklar falan yok...  havlusunu seren güneşleniyor..  Burada da sörf ön planda.. herkeste bir sörf tahtası, ayakta durmaya çalışıyorlar.. kiminde kalın dalış kıyafetleri, kiminde sadece mayo..

Sahilde bir de cankurtaran var. Buradaki cankurtaran sahil uzun diye mobil dolaşıyor. Altında traktörün küçüğü kumda giden bir araç, yanına takılı bir sörf tahtası, elinde mikrofon sistemi.. zaman zaman anonslar yapıyor.  Köpek balıkları da uğrar buraya !!




Kìralamaların sürelerini de hatırlatıyor sanırım. Bir grup kızlı erkekli genç denizden çıkarken bir grup genç giriyor..  çok iyi kullananlar ve dalgayla dalga geçenler de var, yeni öğrenenler de..

Arabalar hemen plajın arkasında otoparkta dizili.. öyle güneşte sizi  iki kilometre yürütmüyorlar.. Burada her  şey insanın konforu için.. Mayonuzla, duşunuzu alıp yolun karşısına geçebilir orada biranızı içebilir, nefis balıklardan yiyebilirsiniz.. Burada ödüllü balıkçılar var.. Pratikler, lokanta gibi değil, bir kağıt tabakta veriyorlar.. Ooohhhh...

Plajın arkasında  yine plaja ait kocaman bir bina var. Bu binada tuvaletler, emanet kasaları, spor mağazaları, hediyelikler, spor salonu, bir resim sergisi..

İnsanlar şehirden çıkıp 15-20 dakikada kendilerini denize atabilirler..  Bir şehir tüm bu imkanları veriyor.. daha ne istenebilir ki.. 

Avustralya Dünya'nın birçok yerinden farklı insanları bir araya getirerek bir harika yaratmıs. Milyonlarca göçmen buraya geldiğinde bir arada yaşamayı, yardımlaşmayı öğrenmiş.  Aile olmuşlar.




İnsanların  (özellikle zor zamanlarda olmak üzere), başka kimselere gönüllü olarak yardım sağladığı güçlü bir dostluk  geleneği oluşmuş.  Çoğu  Avustralya’lılar günlük yaşamlarında topluma katkıda bulunuyorlarmış.  Çevreyi korumak ya da gerekli olduğu zamanlarda toplum yararına işler yapmak gibi..İtfaiye'de çalışanların tümü gönüllüymüş, bunu öğrenince çok şaşırmıştım :)  

Aslında tüm bunlar birbirlerine ve Avustralya ya gösterdikleri bağlılığın seviyesini gösteriyor. Birbirinin dilini bilmeyen, farklı kültürlerden, farklı dinlerden milyonlarca insan düşünün. Bir ülkede toplanmışlar ve orayı dünyanın en iyi yaşanacak yeri,  en zengin ekonomisi haline getirmişler. Üstelik birbirleri için gönüllü ve bağlı oldukları bir toplum yaratmışlar. Bu mümkün demek ki.  İşte mimarı...