Havaalanından ülkeye giriş yaparken işlemlerin kolaylığı pasaport sayfalarını şöyle bir çevirmeleri ile tamamlandı ve kolayca dışarı çıktık. Havaalanının dışından şehir merkezine kalkan otobüse binerek uzuun bir yolculuk yaptık. Otobüsle yolculuk tam 1,5 saat sürdü. Neyse.. etrafa baka baka gittik.
Şehirler de insanın arkadaşları gibi. İlk tanıdığınızda kimi size sıcacık gelir.. tanıdıkça daha da seversiniz. Bazıları da ilk önce sevimsiz gelir zamanla tanıdıkça keşfeder ve seversiniz.. bazılarını ise ilk önce seversiniz size sevimli gelir, sonra sizi hayal kırıklığına uğratır, yaşadıkça fikriniz değişir. Yeni bir şehir her zaman bu yeni arkadaşlıklar gibi sürprizlerle doludur.
Otele yerleştiğimizde şöyle bir caddeye bakınca çok şaşırdım. Burası nasıl bir ülke ve Buenos Aires nasıl bir şehir? böyle kocaman caddeler, hızla akan trafik, önümüzde kocaman ışıklı otobüs durakları.. insanlar.. Çok modern ve gelişmiş bir şehir. Bu beni Rio'dan sonra çok şaşırttı. Brezilya'nın eski karanlık sokakları ve binaları ile burası çok farklı. Benzer diye düşünmüştüm, kesinlikle çok farklı. Burası tam bir Avrupa şehri.
Tabii bunun bir nedeni var? neden Avrupa da gibi hissediyorsunuz?
Bunların cevaplarını ancak tarih verebiliyor. 1492'lerde batılı ülkeler kendilerine yeni sömürgeler bulma isteğiyle keşiflerini Atlas Okyanusuna yönlendirmişler. Dünya'nın doğusuna ilerleyememişler, o zamanlar doğuya gitmek zor, Osmanlı İmparatorluğu var, tüm yolları kesmiş..;))
Atlas Okyanusuna yönlenen İspanyol denizciler 1536’da Arjantin’e gelip bugün Buenos Aires olarak bilinen yerde ilk koloniyi kurmuşlar.
Keşfedilen yerlerde halkların ne yeri ne izi, ne isi, ne dini yıllar boyunca kendi isteğiyle şekillenmemiş. Hem ülkeler kendi büyüklüklerini arttırmak için hem de dinlerini aynı yapmak için büyük mücadeleler vermişler..
Yeni keşfedilen yerlerde yaşayanları Hristiyanlaştırma çalışmaları yapılmış.. Bu bölgelere her yerden gelen göçmenlerin farklı dinleri olması nedeniyle engizisyonlar, din yasaklanmaları getirilmiş. Bazıları da dinlerini gizlemiş, Katolik gibi görünüp evlerinde kendi dinlerini gizlice yaşamışlar.
Koskoca İspanyol İmparatorluğu 1800'lerde batışını yaşamış.. buralarda hiç toprağı kalmamış.. tüm ülkeler bağımsızlıklarını elde etmeyi başarmışlar. Aşağıdaki harita bu imparatorluğun Amerika kıtasındaki büyüklüğünü gösteriyor.
Bizim Osmanlı İmparatorluğu na benziyor. Topraklarının büyüklüğünü yönetecek siyasi yönetimi kuramamış, elde ettiği ticari malları değerlendirememiş, sanayi devrimini
gerçekleştirememiş, tarımı büyütecek aletleri geliştirememiş. Koca İmparatorluklar çöküp gitmiş.
Su anda bile Arjantin ekonomisini toparlayamamış. Tarımda öne geçen ülkelerden 20 yıl gerideymiş.
İmparatorluğun varlığının kimi alanlarda etkisi kalıcı olmuş. Amerika kıtasına İspanyolca dili ve Katoliklik yerleşmiş. Latin Amerika halklarının kökleri yerel halk, Avrupalı ve Afrikalı olmuş ve toplumlar birbirleriyle karışmışlar.
Sadece Arjantin ve Uruguay Avrupalı göçmenlerden oluşmuş. Bu nedenle buralar aynı Avrupa.. Arjantin'de hiç zenci yok... Nüfusun tamamı buraya göç etmiş İspanyol ve Italyanların torunlarından oluşuyor.
Bu yüzden Arjantin'de muhteşem Pizzalar pişiyor. Her adım başında pizzacı var. Biz bir tanesini kesfettik.. size anlatamam. Bizim eski mermer masalı lokantalarımız havasında.. hani vardir ya garsonlar yaşlıdır, işinin ehlidir, oranın sahibi gibidir.. aynen öyle.
Üzerinde sebzelerden, etlere, balık çeşitlerinden midyeye kadar ne ararsanız var. Ayrıca bir de taban kısmını da satıyorlar, isterseniz kendiniz alıp pizzanızın üzerine kapak yapıyorsunuz, daha da kalın oluyor. Coca-Cola şişeleri de çok uzun boylu. Bizim 330 ml. lik şişelerden daha uzun boylu ve büyük.
Buralarda hem İtalyan hem de İspanyol kültürü hakim olduğundan, hem de Arjantin'de büyük hayvan yetiştirme ciftlikleri olduğundan yemek konusunda inanılmaz seçenekler karşınıza çıkıyor.. Biftek cenneti. Buraya gelmeden önce okumustum, gidince biftek bulun yiyin diyorlardı.. gercekten hem ucuz hem çok lezzetli.
Pazar günleri sahile yakın caddede kurulan sıra sıra biftek mangalları harika bir ziyafet sunuyor. Bizim seyyar köftecı arabalarından daha büyük.. içlerinde kocaman ızgaraları var. etrafa da masa sandalyeler dizilmiş.. insanlar açık havada, oturup etlerini ekmek arası yiyorlar. Ekmeğin içine değişik soslar ve başka malzemeler koymak isterseniz onlar ayrıca bir masada sıralı.. kendiniz gidip ekmeğinizi lezzetlendirin.. hemen oracıkta patates kızartması da yapıveriyorlar.
Bir lokantada etlerin pişiriliş yöntemi..
Etler dikey şişlere geçirilmiş yağları ak aka kömür ateşinde pişiyor. :))
Yol boyunca gençler modifiye ettikleri bisikletleri getiriyor ve sergiliyorlar. Bu bisiklerler öyle enteresan ki; bazılarının üzerinde gitmek mümkün değil :) Gençler kendi bisikletlerinin başında duruyor, birbirlerininkine bakıyor, dolaşan insan kalabalığına sergiliyorlar. Aynı hobiyi paylaşan bu gençlerin bir araya gelişi ne hoş bir eylem.. Yüzlerce bisiklet sergileniyor.
Arjantin bir Avrupa sehri dedim ama eksik söyledim :(( Ekonomik durumundan dolayı bazı mahallelerde çöplerin dağınık olması ve kaldırımların bazı yerlerde eskiliği dikkati çekiyor. Ama tüm bunları bırakın bir kenara..ben ne yollara ne de dağılan bazı çöplere takılmıyorum.. çünkü bu şehir bir parklar cenneti.

Koca koca caddeler arasında kocaman parklar.. bir karış toprak göremiyorsunuz, her yer yemyeşil. Ağaclar kocaman, heybetli, her yer park. Alan o kadar çok ve geniş ki..
Caddeleri geçerken ışık sönmeden karşıya varır mıyım acaba? diye düşünerek geçiyorsunuz, bu şehir yürü yürü bitmiyor.
Caddeler uzun, kocaman.. Parkların bir ucu bir yerde oteki ucu başka bir yerde. Ben aşık oldum.. tüm parklar bakımlı, hepsi yeni kesilmiş çim kokuyor.
Bu parklarda yerlere serilip gölgelerinde dinlendik.
Hafta sonları şezlongunu masasını arabasının arkasına koyan bu parklara yerleşiyor. Ağaçların gölgelerinde oturan aileleri görünce kendimize çok üzüldüm.. Artık ne pikniğimiz kaldı, ne de ağaçlarımız..
Bu yüzden evlerimizin balkonuna sıkıştık. İki-üç saksı çiçek bize orman havası getirmiyor maalesef :((
Biz ağaçları keserken Arjantin'de bir ağac gördük tam 200 yaşında... Dalları da bir ağaç gövdesi gibi olmuş, kendini taşıyamayınca destek yapmışlar. İnanılmaz büyüklükte.. ben böyle buyuk bir ağaç görmedim, hala taptaze, hala yaşıyor, hala sapasağlam.. Gercekten çok şaşırtıcı.
Burası Arjantin.. Bizim Eva Peron ile tanıdığımız ülke. Türkiye'de de Evita Müzikali ile tanıdığımız kadın.. En meşhur sarkısı Don't Cry for me Argentina..
Nerede acaba? ortalikta hiç bir iz görünmüyor. Bazı sokaklarda adı geçiyor ama ne bir heykel ne bir resim? Mezarını buluyoruz.

İçi minik binalarla dolu. Sanki bir yerleşim yeri.. sokakları falan var.
Bu küçük binalar bitişik nizam.. her bir binanın içinde görünür yerde tabutlar, resimler, yapma çiçekler duruyor.
Mezarın tabanında demir dehlizler var, demek ki buranın altına gömülmüşler...
Her bir bina aile mezarlığı, ölen kim olursa tüm aile buraya gömülüyor. Tabii ki zenginlerin mezarlığı..
Suslemeler, oymalar, pirinç tabutlar, ahsap bezemeli olanlar. Kimileri çok bakımlı, taze çiçekli, kimileri camlari kirik, bakımsız, tozlu, örümcekli..
Herkes mezar binasını farklı tasarlamış, yapıları birbirinden farklı.
İşte Evita'nın mezarı da bu mezarlıkta, babasının yanında. Devlet gömüldükten 16 yıl sonra Evita'yı alıp kendi ailesinin yanına gömmüş. Insan Allah Allah bu işte bir iş var diyor.. Neden ortalikta yok, niye burada babasının mezarında? niye kocasının mezarında değil?
Biraz araştırınca aslında Arjantin de bazı kesimlerin Evita' yı sevdiğini, bazı kesimlerin de sevmediğini anlıyoruz. Bazı kesimler Eva Peron'un eşi Arjantin Başkanı Juan Peron' u yoksullugu yok etmek ve emeği saygınlaştırmak için çalısmasından ötürü beğenirken, kimileri de O'nu demagog ve diktatör olarak tanımlıyor.
Evita da kocasini yaptiği işlerde destekliyor. Halka mesajlar aktararak, enerjiyi yukseltiyor, fakirlere yardım, kadınlara seçilme hakkı konularında öncülük yapıyor.
Çok genç yaşta da kanserden ölüyor.
O' nun halka seslendigi Plaza de Mayo da, "şu balkona bakalım nerden seslenmiş?" dedik te, bir sesleniş izi bulamadık. Balkon boş.. Oysa orada balkondan aşağıya seslenen bir heykel görebilmeyi umuyordum..
Diktatörlük tarihi de silip geçiyor. Çünkü üzerine o kadar fazla dram yaşanmış ki, her şeyi ezip üzerinden geçmiş. Arjantin hala demokrasi mücadelesi veriyor. Şimdiye kadar 1930' lardan bu yana hiç bir hükümet 6 yıldan fazla iktidarda kalamamış. . Sadece iki hükümet süresi bitince başkasına devretmiş. Hep hükümetler askeri darbelerle düşürülmüs.
Evita' nin kocasi Juan Peron bir asker. Birçok kez Arjantin'de yönetimi ele alıyor. Juan Peron yönetimdeyken basını bir devlet organı haline getirmiş ve daha büyük yetkiler toplamak için anayasayı değiştirmiş. Uzun yıllar bir sivil hükümet görev alamamış.
Daha çok yeni 1976 ve 1982 yılları arasında, Arjantin'de darbe sonucu ülke yönetimini ele geçiren Generallerin yönetiminde, hapishaneye atılanlar hariç, en az 30.000 kişi ortadan kaldırılmış, kayıplar yaşanmış.. Bu surecin adına da "Ulusal Uzlaşma Sureci" demişler. :((
Ülkede her şey Hristiyan değerleri korumak ve komünizmi engellemek adı altında yasaklanmış. İki kişiden fazlasının yan yana gelmesi ve konuşması suç olmuş. Ancak 1977'de bir grup anne ve büyük anne hükümet binası önünde bulunan Plaza del Mayo'da (Mayıs Meydanı) her şeyi göze alarak bir araya gelmeye başlamışlar. Kayıp olan oğullarını, kardeşlerini ve torunlarını seslerini hiç çıkarmadan sadece hükümet binasının karşısında durarak talep etmişler. . Sayıları giderek artmış. Birçok soruşturmaya ve dayağa maruz kalmışlar, ancak başlarına beyaz başörtülerini takıp meydana çıkmaktan vazgeçmemişler ve tüm dünya da onları bu şekilde tanımış.
Ülke normal yönetimine kavuştuktan sonra yapılan araştırmalar kayıpların çoktan öldüğünü ve cesetlerinin yok edildiğini ortaya çıkarmış, ancak bu anneler generallerden hesap sorulması için eylemlerine devam etmişler.
Biz bu meydana gittiğimizde orada neden polislerin olduğunu, neden polis kalkanlarının dizili bulunduğunu da anlamış olduk. Dünya ne kadar benzer şeyler yaşıyor değil mi?
Bu yüzden buralarda sadece hediyelik eşya dükkanlarında Evita yi görüyorsunuz, turistlere yönelik..
Arjantin ekonomisini düzlüğe çıkarmak için uğraşıyor. Bunu yaparken de sürekli yasaklar getiriyor. İnternet üzerinden alışveriş yılda 2 kez ile sınırlandırılmış, paranın dışarı gitmesi istenmiyor. Daha çok Çin ve Hong Kong sitelerinden alışveriş yapılıyormuş. Belki bu yüzden havaalanında döviz almak için bir banka subesine giriyorsunuz ve pasaportunuz işlenip ne kadar bozdurduğunuz bile kayıt altına alınıyor. Çıkışta cebinizde kalanı dolara çevirmek yok, artık cebinizde ne kaldıysa albüm yapraklarına hatıra olarak ekleyebilirsiniz ;))
Arjantin dil bakımından çok rahat ettiğimiz bir ülke oldu. Herkesin ana dili İspanyolca ama derdinizi kolayca anlıyorlar ve çok ilgililer. İngilizce biliniyor. Çat pat herkes birbiriyle anlaşmanın yolunu buluyor, beden dili harika ;) siz leb demeden leblebiyi anlıyorlar. Arjantin'in eğitime ayırdığı bütçe Amerika da öncülerden. Bu hissediliyor. Zaten görünümü tamamen bir Avrupa toplumu.
Uluslararası bir çok firma burada.. Bankalar, giyim firmaları, kafeler, yiyecek firmaları, marketler.. Çok canlı bir pazar, her yer hareketli, her yer dükkan dolu.. Giyimde fiyatlar yeme- içmeden çok daha pahalı.
Bir çok sanatsal faaliyet var. Etraf tarihi opera ve tiyatro binalarıyla dolu. Hepsinde bir gösteri, bir oyun var. Oyunlar uygun fiyatlı, hatta bazıları çok ucuz.. tiyatroların önünde hep kuyruk var ;)) Opera çok yaygın.
Arjantin deyince hemen aklımıza Tango gelir. Burada tango da gizlenmiş, saklanmış. Oysa Miami de limanın kıyısında, halkın arasında acık havada canlı orkestra ile ne tangolar dinlemiş, ne danslar seyretmiştik.. isteyen herkes kalkıp oynuyordu.. Burada hayatın içinde değil.. şaşırdım..
Tango seyretmek için önerilen bazı mahalleler var. Buralarda sıralanan restoranlar, kafelerde yemek yiyebilir, eğlenebilirsiniz. Biz tam da 14 Şubat Sevgililer Günü akşamı oradaydık ama Tango'yu maalesef göremedik.
Tangoya sadece bir yerde rastladik. o da ticari amaçli, resim çektirmek için sokaklarda dolaşırlarken, ya da restoranların müşteri çekmek için önlerinde yaptıkları şovlarda görebildik. İspanyolların Flamenkosu ya da Yunanlıların Sirtakisi gibi yaygın değil.
Tango Arjantin sokaklarinda doğmuş. Bütün bu kıtalara göç eden insanların tamamen yabancı oldukları bir kıtada yaşadıkları hayal kırıklıkları ile başlamış.. fakir ve en temel sosyal haklardan bile yararlanamayan bu insanlar tarafından yaratılmış.
Böylece Tango müziği, içerisinde hırçınlık, asilik, küstahlık gibi bazı duygular ile kalp kırıklıkları ve paramparça olan hayaller neticesinde melonkoliyi taşımaya başlamış. Bir zamanların ayıplanan ve hor görülen dansıyken değişmiş, zengin kesimlerin de beğenisini kazanıp sahiplenilmiş, Avrupa'da geliştirilmiş..
Arjantin'de bazı Tango gösterileri var ama bunlar turistik ve pahalı.
Hem Rio' da hem de Buenos Aires' te Pazar gününü geçirme şansımız oldu. Rio bir spor, deniz ve kum şehriydi.. Peki Buenos Aires?
Buenos Aires' te kıyı ülkesi olmasına rağmen Rio gibi değil. Kıyı tamamen yeşille kapanmış.. kumsal falan yok.. zaten denize de hiç bakmayın..korkarsınız... kahverengi. Bizim bildiğimiz masmavi, turkuaz deniz rengi yok.. Çünkü okyanusa akan Amazon nehrinin rengi bu.. kahverengi.
Bu yuzden zaten sehirde dolasin, deniz hiiic gorunmuyor.. Onun yerine bir ic limanla bunu halletmisler. Limanin suyu da ayni renk.. kahverengi.. aama aksam isiklarla renkleniyor. Iskelenin altındaki bu suya bakarken icinde balik gibi ama sanki boynuzu ve antenleri olan çok hareketli deniz hayvanları görünce korktuk resmen.. insanın üstüne atlayacak sanıyorsunuz ;)) Amazon ve okyanus işte, içinde binlerce canlı türü mevcut..
Denize daha yakın bölgelere muhteşem buyuk güzel oteller dizilmis.. otellerin hemen arkasında bir kanal var.. burayı köprülerle dörde bölüp yat limanı yapmışlar. Dört farklı köprüyle bu liman harika hale getirilmiş. Tam bir gezinti yeri..
Kenarında lokantalar, biralar, patatesler, kafeler.. Coookk guzel.. gece olunca ışıl ışıl.. sakin, sessiz..
Bir gemi var limanda, koca bir yelkenli, müze. Bu yelkenli ile gencler 5-6 kez Dünya'nın çeşitli rotalarından geçmişler. 1800'lerde Devlet Başkanı olan Sermiento'nun ideali genç denizcilere Dünyanın etrafinda dolaşma firsatı vermekmiş.
Gençler bir ülkeden diğerine seyahat ederken gözlemler yapmıslar, kültürlerin asimilasyonunu öğrenmişler, eski şehirleri ve gelişmiş ülkeleri görmüşler. Güçlü, sağlıklı, yakışıklı ve cesur denizciler kendi ülkelerine Cumhuriyet 'le yönetilen bir ülke olmak hayaliyle dönmüşler.
Muhteşem bir hikaye, muhteşem bir gemi.. Işıkları hala Arjantin sularında yüzüyor..