Buralara gelmeden önce Amerika da hız limitinin 50 olduğunu duymuş, okumuştum.. Allah allah diyordum bu kadar güzel koca koca arabalar yap sonra da hıza sınır getir ! Hiiiççç alakası yokmuş. Bu tamamen yanlış anlama... ölçüleri yanlış okuma..
Arabalarda iç içe iki kilometre kadranı var. Birisi Amerikan olçüsü olan Mil, diğeri bizim ölçümüz olan Km. . Kadran 50 yi gösterdiğinde aslında bize gore 80 km. ye denk geliyor. Bu yüzden otoyollarda arabalar uçuyor. Trafik hiç tıkanmadığından hızla akıp gidiyor, sağlama sollamaya ihtiyaç kalmıyor. Mükemmel bir trafik düzenleri var. Araba kullanmadan önce kuralları mutlaka öğrenmek gerekiyor.
Şehir içinde sağa ve sola dönüşler için ayrı şeritler var, şeridinize girip bekliyorsunuz, yerlerde ok işaretleri sizi yönlendiriyor. Işıklar önünüzde değil tam karşınızda. Hani bizde ışıkların altında durduğunuzda ne renk yandı diye eğilip bakarız ya ! burada öyle bir şey yok. Işıklar karşınızda.. Işıklar için direkler dikmemişler, hepsini ipe dizmişler. Ayni ipte 10 lamba saydım.. Hepsi farklı yöne bakıyor. Herkes kendi lambasını görüyor..
Işıklar öyle 2 dakikada bir değişmiyor, trafiği boşaltıyor... neredeyse hiç bekleyen araç kalmıyor, öteki şeride geç diyor. Süreler buna göre ayarlanmış.. Bu da neyi önlüyor? ikide bir dur kalk yapmıyorsunuz. Önünüzde yeşil yandıysa kesin karşıya geçersiniz.. Bizdeki gibi 2-3 yeşilden sonra ancak geçmek yok. Yenikapı feribot iskelesinin otoparkından 1 saatte çıkamadığımı hatırlıyorum. Gemi gelmiş.. yüzlerce araç çıkacak.. yok..
Burada ışıkların önünde kalın beyaz çizgiler var. Işığınız kırmızıysa bu çizginin gerisinde kalacaksınız... önüne geçmek, üzerinde durmak yok. Bazi yollarda ise ışık yok sadece yerde STOP yazısı var. Bu yazıyı görünce duracaksınız. Öyle kimse gelmiyor, yol boştu zaten.. demek yok.. durmak şart. Duracaksınız kavşağı kontrol edeceksiniz... Eğer gelen giden yoksa hareket edip gidebilirsiniz. STOP hangi şeritte yazıyorsa o yöndeki araçlar kontrollü geçecekler. Öyle yavaşladım falan yok... tam olarak duracaksınız.. Öyle ki biz durup kontrol edip geçiyoruz, arkamızdaki peşimize takılmıyor.. o da durup kontrol edip geçiyor. Her bir araç bunu uygulamakla sorumlu..
Miami' de yürürken büyük bir gürültü koptu. Ne oldu falan diye etrafa bakınırken otoparkın girişine 2 büyük araç girdi. İkisi de son model jiplerden. Birinin tamponu yerde sürüklenirken, diğerinin sağ tarafı tamamen yamulmuştu. İçimiz gitti yani.. İkisi de park girişine durdular, içinden 30-35 yaşlarında iki genç indi. Birbirlerine geçmiş olsun dediler, konuştular.. o kadar seyrettik kimin haklı kimin suçlu olduğunu anlayamadık. Bizdeki gibi ne yaptın kardeşim? arabamı mahvettin.. ben şurdan geliyordum, sen çarptın... falan yok... Buralarda sistem işliyor, bizde hep madur edebiyatı..
Amerika da trafik polisleri her caddede, neredeyse her yolda.. Kavşaklarda kenara çekmiş bekliyorlar. Arabanin içinde oturuyor... bir olay gördü.. zıpkın gibi fırlıyor, yakalıyor..
New York ta dolaşırken bir kavşakta bekleyen polis arabasını gördük. Anında fırladı ve kavşaktan dönüp bir taksinin arkasına geldi. Taksi sağa çekti. Polis te mesafeli ama arkasına durdu. Polis arabasından indi, sakince taksiye yaklaştı. . Önce şoföre nasıl bir hata yaptığını anlattı.. ne yapması gerektiğini söyledi, soförü dinledi. Kuralları hatırlattı.. Yaklaşık bir 5 dakikalık görüşmeden sonra polis arabasına geri gitti... içine oturdu ve ceza evraklarını doldurdu.
Polis arabayı durdurmuşsa arabadan hiç inmemek gerekiyor. Öylece bekleyeceksiniz. Polis yanınıza gelecek, o sırada sizin elleriniz direksiyonda olacak. Bizim polisler gibi kırmızı ışıkta geçtiniz, ehliyet ruhsatı alıp gitmek yok.. Dikkatimi çeken en önemli şey , önce hatanın ne olduğunun söylenmesi ve kuralın hatırlatılması.. Hata konuşulurken polis resmen eliyle koluyla yolları işaret ederek sakin sakin anlatıyor..
Aynı olayı havaalanında gördüm. Son model bir arabanın içinde yaşlıca kravatlı falan bir beyi durdurdu. Aynı şeyi yaptı, önce açıkladı, anlattı, adam da anlattı, biraz daha konuştular, sonra arabasına gitti, cezayı yazdı getirdi..
Burada polisler hep tek başına.. bizimkiler gibi koloni halinde değiller. Her bir arabada bir polis var. Bizde hep çevirme yapılır, cezalar öyle kesilir, ya da hız limitlerine ceza öderiz. Burada trafiğin tüm akışı sırasında yapılan hatalar yakalanıyor. O zaman da siz trafiği birey olarak düzene koymak yerine (bizde bir hata yapana korna çalma, yan pencereden bağırma, el kol hareketi yaparak uyarma anlamına geliyor ) burada sistem kuralları yönetiyor, siz de uyuyorsunuz.
Başkaları umurunuzda olmuyor. Kardeşim çöp buraya atılır mı? dan tutun, sıra bendeydi ya da bu şeritten gidilir mi? ye kadar bizde herkes birbirini eğitmeye, uyarmaya çalışıyor.. bir faydası da olmuyor.. Bizde sistem çalışmadığı için biz çalışıyoruz, birbirimizi yiyiyoruz..
Buralarda karmaşık kültürleri bir arada yönetecek kurallar var ve onlar sert şekilde uygulanıyor. Her yerde kurallar hatırlatılıyor. Bu şeride kamyon giremez.. bu şeritten sadece içinde 2 kisi ve daha fazla yolcu olanlar gidebilir.. Koca koca yazıyor.. Şeritleri öyle ayırmış ki en soldaki Carpool denilen bu şeritte içinde 2 ve daha fazla kişi olanlar gidebilir. Bu şeritler kalabalık gidenlere ayrılmış.. harika.. her kilometre başı hatırlatma panoları var. Cezasını da kocaman yazmışlar.. Ceza 350 dolar.. Bu şeritlerin arasını bariyerle falan ayırmamışlar araya iki kalın sarı çizgi çekmişler, hepsi budur.. Canınız çekti şeride girdiniz, cezayı postayla evinizde bilin..
Bazı otoyollarda da Sheriff arabaları bekliyor. New York polis derken, San Diego Sherif diyor.. hani şu filmlerdeki yıldızlı olanlardan.. arabalarında da öyle yazıyor. Otoyolda bir olay olduğunda hemen müdahale edebiliyorlar.
Buralarde bazı eyaletlerde benzin istasyonları muhteşem. Tüm yolların ortasında.. nasıl yani? sağ ve sol şeridin ortasında. Her iki şeritten de girişi var. Yoldan çıkmanıza, sokak aralarında istasyon aramanıza gerek yok.. Hemen ortadaki istasyona girin, benzini alın, devam edin.. Böylece bizdeki gibi yolun sağına ve soluna ayrı ayrı dizilmemiş. Ortaya bir tane .. tamam.. Bu istasyonların bir küçük parkı da var, isterseniz mola verip bir şeyler için..
İtfaiye ve ambulanslar çok yüksek volümlü düdüklerle ortalığı inletiyor. Hiç sağa sola bakmadan düdüklerini ötttürerek yollara dalıyorlar. Burada kontrol tamamen düdükleri duymak zorunda olan küçük arabalarda.. Geçiş üstünlüğü böyle bir şey.. Bizimkiler gibi arabaların arkasında değiller.. bomboş şeritlerde hızır gibi gidiyorlar.. hepsi pırıl pırıl, ışıltılı, kocaman, çok havalılar.
Bizim trafikte kaybolan zamanımızı hatırlayınca insanın içi sızlıyor. Buralarda hiç trafik görmedim, hiç takılmadık.. Tüm otoyollar iki katlı, kocaman şeritler, sağdan soldan hızla akan bir trafik..
Bizim otoyollarda gişeler önünde kuyruklar oluşturan, üzerimize biçer gibi gelen TIR ları hatırlıyorum. Her şeritten giderler.. Arka arkaya dizildiklerinde tüm yollar onların sanırsınız. Buralarda öyle bir resim hiç yok. Tek tük TIR var ama taşıma sadece karadan yapılmıyor. Bu ülkelerin limanları var.. bu ülkelerin trenleri var...
Öyle sahil şeridim ziyan olacak falan diye bakmıyorlar. Zaten yeteri kadar uzunlukta sahiller var. Hemen bu sahiller yanına kocaman limanlar yapıp, tonlarca malı bu limanlardan taşıyorlar. Miami gibi bir tatil beldesi dahil her deniz kıyısı olan yerde liman var. Bu limanlar kocaman.. vinçler, koca koca konteynerlar, gemiler..
Ayrıca buralarda konteyner taşıyan trenler var. Arjantinde bile bu trenler turistik bölgelerin içinden geçiyor, limana gidiyor.. öyle ay yakışmadı, uymadı falan yok.. New York ta deniz kıyısı göremezsiniz.. Her yer liman..
Düşünüyorum... bizim hangi limanlarımız, hangi trenlerimiz İstanbul'a mal taşıyor? bilemiyorum... Haydarpaşa vardı bir zamanlar?? tren seferleri durmuştu.. başladı mı acaba? trene hangi limanlardan yük yükleniyor? ülkemizin neredeyse her yanı denizlerle çevrili.. insan öyle üzülüyor ki.. bunları gerçekleştirememiş olmak yüzünden çektiğimiz çileyi düşünüyorum, az gelişmişlik böyle bir şey...
Buralarda her suyun üstünde köprüler var. Biri demir, biri asma, biri tahta.. değişik değişik, yakın yakın.. köprülerle trafiği kısaltıp akıtıyorlar. Bize köprü meselesi çok ters geliyor, ne kadar gerekli olduğunu görüyorum. Buralarda her suyun kenarına cafe, restoran, çay bahçesi yapılmıyor.. her yerden denize girilmiyor.. Deniz toplumun tüm ihtiyaçlarını dengeli karşılayacak şekilde kullanılıyor. Istanbul' u düşünüyorum.. bu ne bolluk diyesi geliyor insanın..
Aynı zamanda sahillerde genellikle limandan sonra da donanma geliyor.. hep yan yanalar..
Yüzmek için kumsalların yanında marinalar, yanında yük indirilip bindirilen portlar, yanında donanma.. bunların biri diğerini hiç görmüyor.. öyle konumlandırılmış.. denizin üstünde çeşitli köprüler. altından geçen trenler..
Yani buralarda deniz var.. Karada otoyollar, akan trafik, süper kocaman arabalar, TIR'lar, kamyonlar, lüks arabalar, polisler, sheriffler... kurallar, cezalar, şehircilik...
Yemeye- içmeye, görüşmeye, kavuşmaya, hayata katılmaya, eğlenmeye de zaman var..