New york - Miami



New York'tan sabah saat 07:00 de ayrılırken o gece yine kar yağmisti. Önce Penn Station'a yürüdük. Havaalanına giden New Jersey  treniyle bu sefer Newark Havaalanina gittik.

Tren havaalanı sahasına girmediği için buradan tekrar terminallere giden başka bir trene bindik.  Bu havaalanı JFK' dan daha yeni, düzenli, güzel.  Sanki  ülkeye giriş yapıyormuşuz gibi yine arama-taramadan geçiyoruz. Bu sefer bir cihaza girip eller yukarı pozisyonunda resim çektiriyoruz ;))  üst, baş,  ayakkabı, bot çıkarıyoruz.

United Airlines ile gidecegiz. Uçağa alındıktan sonra hemen kalkamıyoruz, rötar var. Uçak donduğu için yıkanacak. Bu daha önce de başımıza geldiği için paniklemiyoruz. Hatta çoktan uykuya dalıyoruz.

Uçaktan dışarı bakış..



New York - Miami   3,5 saat sürüyor.  Miami' de uçaktan çıkınca nemli bir sıcaklık hissediliyor.  Ben havaalanında montum, atkım, eldivenlerim ve şapkamla vedalaşıyorum, onları Miami havaalanında bırakıyorum.. Yaşasın hafiflik..  Hamit daha tedbirli o bırakmıyor, havaalanında soğutucu klimalar çalışıyor ama dışarısı bulutlu..

Miami Havaalanından  merkeze gitmek için Air Train' e biniyoruz. Bu tren havadan gidiyor. Trenin havaalanındaki istasyonu mükemmel. Miami ilk girişte wooow  dedirtiyor.


Trenden dışarıya baka baka gidiyoruz .  Yemyeşil araziler, palmiyeler, küçük şirin evler..  Beni şaşırtıyor. Burada bir uzakdoğu iklimi ve havası var. Muson yağmurları gibi her gün yağmur yağıyor, hava nemli. Bazı yerleşimler ya da araziler arasında minik göller ve kanallar var.

Downtown denilen merkezde inip acaba otele nasıl gideceğiz diye düşünüp otobüslere bakınırken bir dükkandaki bayan yardımcı oluyor. Türk olduğumu öğrenince İspanyol olduğunu söylüyor ve en iyi 3 arkadaşının da Türk olduğundan bahsediyor. Birinin adı dikkatimi çekti Figen.. dedi.. bu bizim Figen olmasın dedim ;))  Gideceğimiz adrese hangi otobüsün gittiğini öğrenmek icin bir yerlere telefon etti, numarasını ve saatini öğrendi. Ayrılırken benden telefonumu istedi,  "ben seni Istanbul' a gelirsem ararım "  dedi ama ben ne dediğini hiç anlamamış gibi öylece bakakaldım.. Bunun üzerine  "orada erkek arkadaşım  var ama beni parayla konaklatıyor"   deyince daha bir şaşkın bakmışım..   "Hadi git otobüsü kaçıracaksın" deyince bir ohhh.  çektim içimden..

Bir otobüse bindik ki eyvahh..  İçi zenci dolu.  Zaten duraklarda bekleyen zencilerin yarisinin akli sorunu var. Yerlerde oturup bağırıp çağıran, yaprakları dizip arasından geçen, tırnaklarını hiç kesmeyen..  hafif bir yağmurda bataklığa giriyormuş gibi hazırlanıp, dizlerine kadar cizme geçiren..  Otobüs şoförleri zenci, yolcular zenci.. arada tek tük beyaz var.. Allah Allah burası Miami değil miydi?

Otobüs dolanıp dolanıp durdu, sonunda bizim caddeye girdi.  Cadde 1 den başlayıp 100' lere kadar giden  numaralarla sokaklara ayrılıyor.  Biz 62. caddede tam da otelimizin önünde indik ;))  Yaşasın geldik, saat 16:00 oldu..

Miami deniz kıyısı değil miydi?   bu kadar saattir denizi göremedik.  Buralarda yol tarifi isteyin hemen sizi bir otobüse bindiriyorlar. Biz ise Hamit'le yürümeyi çok sever, kilometrelerce yürürüz. Bazen  gittiğimiz mesafelere şaşip biz bunu yürürdük dediğimiz oluyor. Akşamüstü dışarı çıkınca  geldiğimiz yöne yürüyelim dedik ve onların 10 blok uzak dediği mesafeyi 30 blok yürüdük. Yollar geniş, kenarları palmiyelerle bezeli..

Hava iliman, üzerimizde sadece ince bir yağmurluk var.  New York' u düşünüyor , aksamları yürürken nasıl donduğumuzu hatırlıyoruz.