Dolapdere anneannemin mekanı. Tüm çocuklarını orada büyütmüş. Anneannem Kafkaslardan Türkiye'ye göçen bir ailenin kızı. Önce Adapazarı, sonra İstanbul. Sonra 2 evlilik ve 5 çocuk. 3 Erkek, 2 kız.
Anneannem hayattan hiç korkmazdı. Cesur, kararlı, özgüveni olan, tek başına hayatını kurabilmiş bir kadındı. O yokluk yıllarında ve zorlu dönemde 4 çocuğuyla eşinden ayrılmış ve aldığı nafakayla çocuklarını yetiştirmiş. Kızlar ev işlerine odaklanırken, erkekleri okutmak için çok mücadele etmiş.
Anneannem çocuklarını yetiştirirken savaştan yeni çıkmış bir ülkede yokluk ve fakirlik içinde ikinci evliliğini yapmak zorunda kalmış. Bu evlilikten de bir erkek çocuğu daha olmuş. Sonra bu eşinden de ayrılmış..

Kızları ev işlerinde yetiştiriken, annemi "Beyoğlu Kız Sanat" okuluna göndermiş. Daha sonra aldıkları 2. el dikiş makinasıyla dışarıya dikiş dikmeye başlamışlar. Tüm zorluklara rağmen oğullarını okutmak için uğraşmış. Kimini imkanları çok kısıtlı olmasına rağmen arkadaşları ayartmasın diye yatılı okula vermiş, kimini kahveden kendi toplayıp eve getirmiş, birlikte oldukları arkadaşlarını kollamış,
Bu mücadelenin sonunda bir çocuğu Banka Müdürü, diğeri Orman Mühendisi, diğeri Hukuk okuyup Kaymakam olmuş.
Yıllar boyunca anneannemi evrak çantasıyla gördüm. Küçüklüğümde ben onu avukat zannediyordum. Sürekli Sultan Ahmet Adliye'sine gidip geliyor, davaları takip ediyordu. Davalar hiç bitmez çok uzun sürerdi. Bunlar genellikle evin bahçesine komşunun bir-iki metre girmesi gibi mal-mülk davalarıydı.
Hakkını hukuk yoluyla elde etmeye çalışır, bunun için hemen dava açar, bir avukat tutar, ama tüm işi ona bırakmazdı. Çoğu kez avukatı beğenmez, dosyaya avukattan habersiz evrak ekletir, işlemleri kendisi bizzat takip ederdi.
Babam Annemin saçlarını okşarken..
Abim Ankara'da doğuyor.
Resmin arkasında Babamın el yazısıyla
Annemin Ankara'daki yalnızlığı ve Babamın Hilton'da işe başlaması ile İstanbul serüveni başlıyor. Önce Anneanneme yakın bir yerlerde Dolapdere'de oturuyoruz. Ben İstanbul'da Şişli Çocuk Hastane'sinde abimden 7 yıl sonra doğuyorum.
Adımı Mehmet dayım koyuyor. Hemşire doğumda anneme "şatifilli bir kızınız oldu" diye müjdeyi vermiş. Şatifilli şatafatlı, rüküş gibi sözlük anlamı olsa da annem genellikle bunu çok bilmiş, yaramaz, şımarık, gürültücü anlamında kullanırdı.. ya da ben öyle bir anlam yüklerdim :)) ama resmimden ne kadar masum olduğum belli :)) Saman altından su yürütürdüm..
Yeğenimle birlikte Dayımın kucağındayız.
İlk kazalarımı Dolapdere'de yaşamışım. Bir gün abim okul çıkışı eve gelince yanıma uzanmış beni severken ben yatıp kalkıp "Halimeeee" diye arkadaşımın adını sayıklayıp, kıkırdıyormuşum. Bu kıza ne oluyor derken, bir de bakmış ki ağzım gaz kokuyor. Annemin dolabın altına koyduğu gaz şişesini kafama dikip içtiğim anlaşılıyor. Doğru hastaneye.. midem yıkanıyor.
İki yaşımda şimdiki adı Bayrampaşa olan Yeni Sağmalcılar'a taşınmışız. Bir arsa almışız, ev yaptırıyoruz. Evlenene kadar oturacağım muhite ve eve gidiyoruz.
O zamanlar İstanbul daha bomboş. Sabahtan akşama kadar sokaklar bizim..