Van'a depremden çok önce gittim. 6-7 yıl öncesiydi. Benim için çok bilinmezdi, merak içindeydim ve yalnızdım.. Gündüz işimi bitirdikten sonra otele yerleştim, akşam yemeğimi yedikten sonra resepsiyona indim. Acaba akşam göl kenarında gezilecek, yürüyüş yapılacak yer var mıydı? sordum. Resepsiyondaki orta yaşlı görevli "Olmaz olur mu abla" dedi "yalnız sizi böyle yalnız başınıza gönderemeyiz, tanıdık bir taksi çağıralım". Kabul ettim.. 5 dakika içinde bir adam otele girdi. Bu beni götürecek olan taksi şoförüydü. Oteldeki görevli "Bu abla göle gezmeye gidecek... O'nu götür dolaştır, sonra da geri getir" dedi.
Taksiye binip Van Gölü kıyısına gittik. Şoför taksiyi park etti ve arabadan çıktı. O sırada neler olup bittiğine dair kafam karışık. Acaba onun da başka bir işi mi var? Niye indi arabadan, neden arabada bekleyeyim falan demiyor? Peki benim ne demem gerekir? siz gelmeyin. ben dolaşırım mı? aaa bu ne cüret, tanışıyor muyuz mu? siz beni bırakın ben dolaşırım, ben İstanbul dan geldim gece dolaşmaya alışığım mı? Herhangi bir seçenek de bana sormadı? "Gelmemi ister misiniz? Bekleyeyim mi?".
Ben de bu ilk karşılaştığım durumla ilgili aklım karışık, düşünüyorum. Geldiğimiz yer Van Gölü kıyısı ama bir iskele gibi yürüyüş yolu ve biraz kalabalık var. Birlikte yürümeye başladık. Utangaç, çok efendi, saygılı biri. Yürürken tanıştık. Ben bir kozmetik firmasında çalıştığımı söyledim, O'da kalabalık bir ailesi olduğunu.. Birlikte Van Gölü kıyısından Tatvan'a giden Feribot iskelesine geldik. TCDD 'nin İran-Tebriz'e giden Trans Asya treninin Feribot'a binerek karşıya geçtiğini öğrendim. Rayların nasıl göle kavuştuğunu şaşkınlıkla seyrettim, böyle bir trenden haberim bile yoktu. Tren Tatvan'a gölden geçiyordu, bunun için de önce feribota biniyordu :)) Bayıldım.. Bu trene binip mutlaka uzun bir yolculuk yapmak istiyorum. Hayalimdeki turlardan biri de bu oldu.
Sonra iskele yanındaki çay bahçesine oturduk. Ben çay istedim, O bir şey içmedi. Ailesinden konuştuk. 30-35 kişilik bir ailesi vardı. En çok zorluğu tuvalette yaşıyorlardı. Bu kadar kişi bir tuvalet kullanıyordu. Bir sıkıntıları yoktu, geçinip gidiyorlardı. Gerçi eşinin en büyük hayaliydi ayrı evde oturmak ama imkanlar buna elvermiyordu. Van'dan, işimizden, kendimizden bahsedip sohbet ettik.
Dolaşılacak göl kıyısındaki yer burasıydı.. Kalkma vakti geldiğinde garsona seslenerek hesabı istedi. Oralarda bir kadının bir erkeğin yanında hesap istemesi yakışık almaz diye sesimi çıkarmadım. kendi aramızda hesabı ödemek istediğimi söyleyince "kesinlikle olmaz" dedi.. "Siz benim Misafirimsiniz"... Şaşkındım..Olmaz bile diyemedim, sadece teşekkür edebildim. Tekrar taksiye bindik beni otele geri getirdi. Arabadan indi, resepsiyona kadar bana eşlik etti ve oradaki görevliye "Tamam ablayı getirdim" dedikten sonra gitti.. Neyseki taksi ücretinde bir sorun yaşamadım.
Misafirin ne olduğunu? ne anlama geldiğini? kendi kendime tekrar sorguladım. Ticaret yaparken bile insanın bir meta, bir alışveriş kişisi olmaktan daha fazla anlamı olduğunu öğrendim. Van gözlerimi açtı kalbimi ısıttı, fethetti.. Ancak tüm hikaye bununla bitmedi. Ertesi gün olanları da yazmaya devam edeceğim.