Van'da 19 Mayıs


2006 Yılında 19 Mayıs ile hafta sonu birleşiyordu. Bu 3 günlük bir seyahat için mükemmel bir birleşimdi. Uçak biletlerimizi alıp, Van Gölü kıyısındaki Merit Şahmaran oteline rezervasyon yaptım. Amacım Van'ı çevresiyle birlikte tekrar dolaşmak, Hamit'in de doğudaki bu ilimizde benim yaşayıp hayran olduğum duyguları yaşaması. Van'da bir apartmanın altında gördüğüm seyahat acentesi ile günübirlik tur da yapma imkanımız oldu. Sabah otobüsle erken çıkıp akşam döndük. Turumuzda Muradiye Şelalesi , Doğubayazıt, İshakpaşa Kalesi var. 





Her birini tek tek anlatmayacağım. Doğubayazıt'ta çarşısında şöyle bir dolaştıktan sonra birer çay içmek için bir lokantada mola verdik. Otururken mutfak tarafında koca koca tencerelerde kepçe ile bir şeyler pişirdiklerini gördüm. Kalktım yanlarına gittim. Hayırdır ne pişiriyorsunuz? deyince "Çorba" dedi. Ben "ne büyük tencere" falan derken içer misin? diye sordu.. "Hayır teşekkür ederim karnımız tok çay içeceğiz" deyince "bırak çayı nerede olsa içersin? buraya gelip çay içip mi döneceksin? al bu çorbayı iç, ikramım olsun" diyerek koca bir kase çorbayı elime tutuşturdu. 




Bir kaç gündür cep telefonumdan mesaj gönderemiyor ve alamıyordum.. Akşam Van'a döndüğümüzde çarşıda dolaşırken bir Turkcell Bayisine girip sormak istedim. Bu bayi bizim buralardaki gibi değil, kocaman. İçinde kontörlü görüşmelerin yapılabildiği sıra sıra kabinler var. Bankoda duran bir gence telefonumdaki arızayı söyledim. "Ablacım siz söyle oturun, ben bunu bir yere gösterip geleyim" diyerek telefonumu aldı ve dükkandan çıktı gitti :(( Hamit "hah dedi telefonu kaptırdın .. Dükkandaki başka bir genç bizi bir köşedeki taburelere oturmaya davet etti. Çaylarımızı söyledi, kendisi de bizimle birlikte oturdu..


Aşağı yukarı 25 yaşlarında olan bu genç kendisini tanıttı. Geçtiğimiz hafta Van'ın en yüksek dağlarından birine tırmanmıştı.. Bu genç adam Hacette Üniversitesi'ndeki dağcılarla fakslaşmış ve onlara katılmıştı. Çektiği faksları ve gelen cevapları bize heyecanla gösterdi. Ben doğrusu o zamana kadar Van'da bir dağcılık hikayesinden haberdar değildim, çok şaşırdım. Genelde üniversiteler bünyesinde görülen dağcılık sadece oralara ait sanıyordum.. Ne büyük yanılma.. 



Bu genç şimdiye kadar birçok dağ tırmanışına katılmıştı. En büyük hayali Dünya'nın en yüksek 7 dağına tırmanış yapabilmekti. Giderek şaşkınlığım artıyordu.. Bize Van'daki bir gencin hayalini sorsalar aklımıza bile gelmezdi..  Hayal böyle bir şey olmalıydı.. 

Hayalini gerçekleştirenlerin o tırmanış haberleri ; 

Erek Dağı'na Tırmanış : 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı etkinlikleri kapsamında Birlik Müdürümüz Atilla Uzun'un da katılımıyla 3200 metre yüksekliğindeki Erek Dağına 40 personelimizle birlikte tırmanış gerçekleştirilmiştir.Saat 07:30 da başlayan tırmanış saat 15:30 da sonlandırılmıştır. 

Artos zirvesine tırmanış



2011/ 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı etkinlikleri çerçevesinde 120 dağcı, yaklaşık 5 saatte 3 bin 537 rakımlı Artos Dağı'na tırmandı. 



2012/ Van'ın Gevaş ilçesinde, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı etkinlikleri çerçevesinde 3 bin 537 rakımlı Artos Dağı'na tırmanış ve yürüyüş düzenlendi. Van Valiliği ve Gevaş Kaymakamlığı tarafından düzenlenen Artos Dağı'na tırmanışa, Türkiye'nin çeşitli illerinden gelen 110 dağcı katıldı. 


Hayranlıkla dinlediğimiz bu hikaye bize cep telefonunu falan unutturdu.. Daha sonra ben biraz da görüşme yapılan kabinleri inceledim. İçlerinde canları sıkılmasın diye ayna konulmuş :)) her bir telefon bir kumanda paneline bağlı. Görüşmelerin dakika ve tutarları yazıyor. Daha önce görmemiştim. Cep telefonum düzeltilmiş şekilde geldi. Ücreti nedir? yine klasik cevap "öyle şey olmaz, bir şey değil ki !" Çaylar için de teşekkür edip ayrıldık.. tanıştığımıza sevindik... 


Dükkanlara dışardan kafamızı uzatıp bazı sorular sorduk ; bu vitrindeki ayakkabı kaça? bunun başka rengi var mı? vb.. Kapısından içeri girmediğimiz ama eşikte durup soru sorduğumuz HER esnaf cevap verip, biz de teşekkür ettikten sonra tam da kapıyı kapatırken "bir çayımızı içseydiniz" ya da "bir ayran içseydiniz" gibi ağırlama ifadesiyle bizi uğurladılar. Alışveriş yapmamışız, hatta içeri bile girmemişiz.. bu ne ikramı? Biz şimdilerde İstanbul'da büyük alışveriş merkezlerinde kendi ürünümüzü kendimiz seçip, birbirimizin yüzüne bakmadan ödeme yapıyoruz. Bu çay ve ayran durumuna tamamen yabancılaşmışız yani. 



Düşünün bir Turkcell bayisine girin ve bir sohbet başlatın bakalım. Onların kafalarını kaşıyacak vakitleri olmayacaktır. Dükkanda biri gelip biri giden müşterilerden selam vermeye bile vakit yok. Büyük şehir mi bize hızla hizmet verip hızla da gönderen. Hızdan birbirimize değemediğimiz, oturup bir çayımızı içemediğimiz, hayallerimizi konuşamadığımız yaşama şeklimiz.. 

Hangi tencerede yemek pişiren ahçı baktınız diye size "benim ikramım" diyerek çorba verebilir? ya da size "boşver çayı al bu çorbayı iç".. diyebilir. Siz müşteri olarak ne içeceğinize karar verirsiniz. Satıcı sadece bilgi verir. Bu mercimek çorbası, bu da tarhana. Satıcının size yedirmek, tattırmak, denetmek istediği durumlar olmaz mı? çok yaşamışsınızdır. Baktığınızı görürler ve bir tane almaz mısınız? diyerek ikram ederler.. Ancak ben ilk ikram çorbamı Doğubayazıt'ta içtim, üstelik çay içiyorum dememe rağmen.. 


Dünya'nın 7 yüksek tepesine tırmanma hayali olan kaç kişi çıktı karşınıza? Genelde hep hayallerimiz okumak, evlenmek, sağlık, borçları bir hayırlısıyla ödemek. Büyük şehir bizim hayallerimizin rotasını da ancak temel ihtiyaçlarımıza çevirmiş durumda. 



Akşamüstü Hamit'le Kale'yi küçük çocuklar eşliğinde dolaşıp bilgi aldıktan sonra, Van Gölünde bir motor gezintisi yapıyoruz. Sonra da kıyıdaki balık lokantasında kendimize bir ziyafet çekiyoruz. 

Hamit tam bu sırada "ne iyi yapmışım da gelmişim" diye düşünüyor. Ben de öyle :)) Hayat paylaşınca güzel..