İlk yıl tecrübesi bitip dersaneden ayrıldıktan sonra yaz dönemini geçirdim. Öğrenciler için okul dönemi başlarken evdeyim.. Ağustos sonundaki günlerden birinde Annem yanıma geldi "Dershaneden geldiler"
dedi.. Şaşırdım.. Pencereden baktım inanamadım.. Kapının önünde bir araba, arabada Dershane'nin Edebiyat Öğretmeni ve Müdürü Reha Bey ve yanında bir iki arkadaşım gelmişler. "Hadi dediler.. yeni dönem başlıyor, Özer Bey senin işe devam etmeni istiyor"..
Yeni bir belirsizliğin olacağını bilerek kararsızdım. Dershane yine yazın kapanacaktı. Ancak tekrar davet edilmekten dolayı da çok gururlandım. Üstelik eve kadar gelmişlerdi, beni ikna ettiler.. Hemen tekrar başladım.Zaten başka da alternatifim yoktu.
O zamanlar Banka'da çalışmak çok iyi bir seçenekti. Ancak ben 18'imi doldurmamıştım, önümde daha uzun bir yıl vardı. Bir tanıdığımız "yaşını mahkeme kararıyla büyütün" dedi. Mahkemeye müracaat ettik. "Aslında erken doğdu, nüfusa geç yazdırdık" denilecek. Hakim "maalesef doğumunuz Şişli Çocuk Hastanesi kayıtlarına geçmiş, hastane kayıtları esastır" deyince geri döndük.. Mahkeme beni araştırmış yani :)) Böylece bu serüven de yarıda kaldı, Banka yolu da şimdilik kapanmış oldu.
İş imkanları da çok kısıtlı olduğu ve yaşım da küçük olduğundan Dershaneden tekrar davet edilmem çok sevindiriciydi. Bu sefer Özer Bey'le konuştum farklı bir iş istiyorum. Yanımızdaki ofiste Dershane Kitapları yazılıyor. Ben oraya geçiyorum. Bu kitaplar her türlü sınavlara hazırlık test kitapları. Ben metinleri IBM makinada yazıyor, gereken boşlukları da çizimler için bırakıyorum. Çizimleri de o sırada Dershane'de çalışan Feridun Hürel yapıyor. (Resimde ortada). O zamanlar 3 Hürel Feridun Hürel'in de dahil olduğu meşhur müzik grubu..
Yıl 1972.. Altın Sesler seçilmiş.. Muhteşem bir fotoğraf.
Herkesi tanıdım ama Barış Manço'yu tanıyamazdım.

3 Hürel'in Ağlarsa anam ağlar, Şeytan bunun neresinde? Gönül sabreyle sabreyle, Bir sevmek bin defa ölmek demekmiş.... gibi hala dilimize dolanan şarkıları vardı.
Feridun Hürel Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ni bitirmiş, askerlik dönüşü müziği bırakmış, annesini kaybetmişti. İşte tam bu zamanlarda Feridun Hürel Dershane'de çalışıyordu.
Üç erkek kardeş ve bir küçük kız kardeşleri ile birlikte oturuyorlardı. Evlerine gitmiş ve hepsiyle tanışmıştık.
Ben soruları çizim için boşluklar bırakarak yazıyordum. Yazımı bitirince Feridun Hürel'e rapido kalemler ve özel cetvellerle "Genel Yetenek" kitaplarındaki çizimlerine yardım ediyordum. Rapido kalemi tutmayı, kalem uçlarını söküp takmayı, mürekkep doldurmayı, çizmeyi ondan öğrendim.
Aynı zamanda ben de bir öğrenciyim, bir şeyler yazmak, çizmek, arada cevapları düşünmek.. bunlar çok hoşuma giden işlerdi. Türk Dil Kurumu sözlükleri yanımdaydı. Kelime yazılışları, cümlelerin düzgün ifade edilişi o zamanlardan hayatıma girdi. Şimdi yanlış yazılmış kelimeleri gördüğümde hemen dikkatimi çeker. Çizime de çok meraklıyım, genel yetenek konularına da bayılıyorum. Şekilleri çok seviyorum.
Kitapların yazıları ve çizimleri için aydınger kağıdı kullanırdık. Soruların yazılması işini IBM Elektrikli daktilo ile yapardım. Bu top şeklindeki başlıklar çeşitli olup, makinaya takıp çıkarılırdı.
Bu başlıkların özelliği, farklı fontları kapsamasıydı. Mesela düz yazacaksanız başka, Italik yazacaksanız başka başlık kullanmak gerekirdi. Bu nedenle sık sık bu başlıklar yazı yazarken değiştirilirdi, birini çıkarır ötekini takar, bir karakter basıp tekrar çıkarıp diğerini takardım. Bazen de farklı karakterleri boş bırakır sonra diğerini takıp tüm sayfayı tamamlardım. Bazı formüllerin işaretleri ya da özel karakterler için de ayrı başlıklar vardı. Vuruş gücü çok yüksek olduğu için mükemmel yazardı. Yazarken kendi etrafında dönerdi. Çok gürültülüydü. Satır başlarına dönerken ve kafanın kendi mekaniğinden çok ses gelirdi. Şimdi bilgisayara bakınca çok ilkel geliyor ama o zamanların en mükemmel cihazıydı.
Bir gün bu başlıklardan almak gerekti. Bana "sen git al" dediler.. O zamana kadar kapalı devreyim. Yani sadece Unkapanı-Aksaray güzergahında gidip geliyorum. Şimdi ise Gümüşsuyu IBM binasına göndermişlerdi, bu yüzden çok heyecanlandım.
O zamana kadar Taksim'e kendi başıma gitmiş değilim. Gümüşsuyu tam olarak neresi? Mete Caddesi nerede acaba? bakalım becerebilecek miyim? düşünceleriyle gidip başlığı kendim almıştım. Kocaman IBM binasına girince içimden "Ne güzel yerlerde çalışıyorlar, nasıl farklılar" demiştim.. hayranlıkla etrafa ve çalışanlara bakınmıştım...
Gümüşsuyu'nda yokuş aşağı inerken sağ taraftaki bu kocaman binaya girişim daha sonraları benim hayallerimi süslemişti. Küçük bir alışveriş iş hayatıyla ilgili bana büyük bir pencere açmıştı.
Aşağıda ekip arkadaşlarım ve Feridun Hürel İMÇ merdivenlerinde.. Yıl 1979. Ben orta sırada en sağdayım, arkamdaki Feridun Hürel. .
1978-79 yıllarında abim Üniversite öğrencisi, Eskişehir' de okuyor. Aynı yıllarda Avşa'da yazlık bir ev yapmak için arsa alıyoruz ve ben babamın taksitleri ödemesine yardımcı oluyorum, kazandığım paranın büyük kısmını Babama veriyorum.. Aile bütçesi yapılırken ben de hep dahil oluyorum.
Aynı yıllarda artık para da kazandığım için kendime yeni giysiler de almaya başladım. Henüz başka bir sosyal hayatım yok. İş dışında arkadaşlarla görüşmüyoruz. O zamanlar fazla yapacak bir şey de yok.. Daha çok annemle alışverişe çıkıyor ve sinemaya gidiyoruz.
Yavaş yavaş kendime bakmaya, süslenmeye ilk o yıllarda başladım. Sabahları içi su dolu bigudileri kaynatıp saçlarımı sarardım. Bunun için hiç üşenmezdim. İşe giderken minibüsten Aksaray'da iner, Unkapanı'na kadar yürürdüm. Soğuk havalarda yürürken saçlarım bozulmasın diye bigudileri çıkarmaz üzerine bir yün şapka giyerdim. Ofise gidince şapkamı ve bigudilerimi çıkarıp işe başlardım :)
İşte tam da bu zamanlarda Hamit'in adını duydum.
Yine de o günlerde "hayır kesinlikle olmaz" dedim.. Nasıl karşıma çıktı? adını nasıl duydum?
Kader çook öncelerden zaten ağlarını örmeye başlamış. Benim haberim yokmuş..
Geriye bakınca hayatımızın tesadüflerden ibaret olduğu apaçık. Ama "hayır kesinlikle olmaz" demişim.. bitmiş.. mi??